İyi ki Kitaplar Var...

29 Mart 2013 Cuma

Perşembe sabahı. Biraz sonra köşe yazımı yazmak için bilgisayarın başına geçeceğim. Cumhuriyet Kitap ekinde göz gezdirmeyi bitirdikten sonra. Ama elimdeki sayfaları bırakamıyorum.
Birsen Ferahlı’nın yazısına saplanıp kalıyorum. Selim İleri’nin Everest Yayınları’ndan çıkan son kitabı “Mel’un –Bir Us Yarılması”. Ve sonra, bu kitaptaki alıntılardan biri. Sanki bir sabah şamarı. Beklenmedik bir darbe. İki gündür kafamda kurgulamakta olduğum bir başka yazıyı bir anda silip süpürüyor:
“Her şeyi yazmaya çalışıyorum. Yazdıklarım, ne yazıktır ki, hafızasını kaybetmiş -veya kaybettirilmiş- insanlara hiçbir şey ifade etmeyecek. Mâzisi silinmiş ve o mâzinin silinmesinden, tabuta konup toprağa verilmesinden horon tepecek kadar hoşnut, başına gelen büyük felâketten daima habersiz bir toplumda, bu keşmekeşte, bu hercümerçte kime sesleneceğim? Çoğu defa, kelimelerim bir mânâ taşımayacak.”
Bir defa daha dilinin doruklarına tırmanmış bir yazar. Bir defa daha Türkçenin bir yazarın kalemiyle müziğe dönüşmesi. Ama hayır. Sadece bunlar değil beni bir anda okuduğum satırların vurgunu kılan. Sayın Birsen Ferahlı: “
Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, Mel’un bir itiraz kitabı…” demiş ve eklemiş: “Zaten gerçek edebiyat her zaman insanın acılarını ve iktidarın alacasını dile getirmez mi? Tarih olayları kaydederken, edebiyat insanı kaydeder…”
Mel’un, tam bir isyan kitabı. Sadece yedi sekiz satırla bütün bir toplumun resmini çiziveren ve resmin arka planında da sanki aynı toplumun tarihini özetleyiveren bir eser.
Daha önce henüz tamamını okumadığım bir kitaptan yapılma bir alıntıdan yola çıkarak eser hakkında kehanette bulunmaya kalkıştım mı, bilemiyorum. Hatırlayamıyorum. Ama burada, karşımda sanki bütün kitaba damgasını vurmuş bir isyanın ifadesi var.
Son zamanlarda peşpeşe karşılaştığım düş kırıklıkları; gazetelerde her sabah gözümü alan aynı haber başlıkları; yıllar yılı anılan olayların ve insanların hakkını verememiş olmanın beceriksizliğini onları anma yoluyla örtmeye çalışan kimi gözü yaşlı satırlar; daha dün, hep aynı sözlerin tekrarlanmasıyla geçiştirilen bir başka
“Dünya Tiyatro Günü” ve o günün önce hıçkırıklarla, sonra da “patetik” duygularla kaleme alınmış bildirileri; hep tek yönlü, suçlayanları aklama çabalarıyla örülü suçlamalar - ve bütün bunların ardından o alıntının şamarını yemek: “Mâzisi silinmiş ve o mâzinin silinmesinden, tabuta konup toprağa verilmesinden horon tepecek kadar hoşnut, başına gelen büyük felâketten daima habersiz bir toplumda, bu keşmekeşte, bu hercümerçte kime sesleneceğim?”
Alıntının bütününden yansıyan, kesinlikle karamsarlık değil. Nasıl bir
toplumda yaşamakta olduğumuzu gerekli acımasızlıkla, hiçbir tavizden medet ummaksızın sergileyen, gerçekçi bir döküm! Hem de geleceğin daha farklı olmasını isteyen herkes için olmazsa olmaz bir döküm!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları