Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İstanbul'un 'Silueti' ve Kültür Tarihi...

27 Ocak 2012 Cuma
\n

\n

Bu hafta niyetim, Oskar Kokoschka, İstanbul ve Bir Kolektif Suçbaşlığıyla, son zamanlarda sözü sıkça edilen İstanbulun siluetikonusunu ele alan bir yazı yazmaktı. Ancak bunu yapmazdan önce, daha önce yazmış olduğum Kültür Tarihinden Yoksunluğun İnanılmaz Sefaleti!başlıklı yazı aracılığıyla okurlarıma bazı noktaları anımsatmayı gerekli buldum. Şunları söylemeye çalışmıştım o yazımda:

\n

Kültür tarihinden yoksun bir ortamda yaşıyoruz ve sanat yapıyoruz. (Ya da: Yapmaya çalışıyoruzmu demeli?!) Bunun doğal sonucu olarak salt biçimsel bir sanat etkinliği, toplumsal yaşamımıza yorum getiremiyor ya da eşlik edemiyor; dolayısıyla edebiyatı da kapsayan sanatımızla çoğunlukla kültür üretmek yerine, kültürsüzlük üretiyoruz. Çünkü üretken bir kültür kavramına ancak sağlam ve doğru bir kültür tarihi temeli aracılığıyla ulaşılabilir ve biz, yine genelde tarihi de boşladığımız, başka deyişle hiçbir geçmişimizi tarihe dönüştürmeyip yalnızca geçmiş olarak bıraktığımız için, kültürümüzün tarihini oluşturabilmekten de çok uzak kalıyoruz.

\n

Bu noktada, bir kültür tarihi için ne kadar verisağlayabildiğimizi sorgulamakta da yarar görülebilir ve bu sorgulama beraberinde başka soruları da getirebilir. Örneğin, Neye kültür diyoruz?’, kültürümüzün geçmişinde ve bugününde olup bitmiş ya da olmakta olanları kayda geçirmek’, ‘önemsemekiçin, bunların biraz gürültülüolmasını mı koşul sayıyoruz? Artık kültür anlayışı da iyiden iyiye magazinleşmeye yüz tutmuş bir toplumda, özellikle bu son sorunun öneminin günden güne artan hızla önem kazanacağından emin olduğumu söyleyebilirim.

\n

Elbet başka sorular da düşünülebilir. Hatta, sayısız denecek kadar çok sorular. Ve: Daha neler sorabiliriz?diye aranırken, örneğin çok ünlü bir yazarımızın daha bu yakınlarda Türk edebiyatında bugüne kadar sadece iki şairin yetiştiğini, bunlardan birinin Nâzım Hikmet, ötekinin de Âşık Veysel olduğunu söylemesi karşısında genelde nasıl bir tutum sergilediğimizi veya neden hiçbir tutum sergilemediğimizi de sorabiliriz. Dediğim gibi, üretilebilecek sorular çok.

\n

Sorulardan veya soruların çokluğundan zarar geldiği, görülmemiştir. Ama artık yeterince soru sorulmuyorsa ya da sürekli yanlış sorular soruluyorsa, bunda kültür adına bir bit yeniği var demektir. Daha birkaç yıl önce sevgili Ayla Algan: Sorusu olmayan insanlardan korkarım! demişti peki ya doğru dürüst sorusu olmayan toplumlar karşısında ne düşüneceğiz?

\n

Hızla magazinleşen, magazinleştiği ölçüde de sağlam sorular sormak yerine marka isimlere takılmak peşinde olan bir kültürel coğrafyada kültür tarihinin önemsenmesi de beklenemez. Böyle bir durumda da her şey, bugün bizde olduğu gibi olur. Yani, yaşamanın sadece şu içinde bulunduğumuz 2010 yılında yaşamak olduğu, geleceğe yönelik bütün düşünceleri de yalnızca 2010dan başlatıp ileri götürmenin kültürümüzün hesabını çıkartmak bağlamında yeterli olabileceği sonucuna varabiliriz. Yani, günübirlik yaşamanın her şeye yeteceğini düşünebiliriz elbet böyle bir eyleme hâlâ düşünmek demeyi içimiz götürüyorsa!

\n

Evet, o yazımı böyle noktalamıştım. Şimdi, bir zamanlarki İstanbuldan mimarlık sanatı ve şehircilik adına geri kalanları düşünmeye başlarken, bunun aynı zamanda bir kültür tarihisorunu olduğunu belirtmek de kesinlikle gerekli!

\n

Haftaya andığım yazıda buluşmak üzere

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları