Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İçimizdeki Atölyeler...

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Bertolt Brecht’in “Galilei’nin Hayatı” adlı oyununun en çarpıcı cümlelerinden biri; Galilei, öğrencisine yeni evren düzeninde neyin nerede olduğunu anlatmaktadır. Her şeyi anlatıp Tanrı’dan hiç söz etmeyince, öğrencisi dehşetle sorar: “Peki, ya Tanrı? O nerede?”
Galilei’nin kısa yanıtı, simgelerle doludur: “İçimizde, ya da hiçbir yerde!”
Tanrı sözcüğünün yerine istediğimiz kavramı, ideali, kurumu ya da ideolojiyi koyduğumuzda, yukarıdaki yanıtın simgelerden yana doğurganlığı iyice belirginleşir.
Kullandığımız, ama yeterince içselleştiremediğimiz bir kavramın hayatımızda aslında sadece bir kalıp olarak kalması, bu yüzden de günün birinde ansızın silinip gidivermesi. Dış dünyada yer verip kullandığımız, ama düşünce dünyalarımızda öneminin ve gerekliliğinin bilincine yeterince varamadığımız kurumların gizil güçlerini zamanla yitirmeleri ve sonra neredeyse ansızın silikleşip salt içi boş, ne işe yaradıkları belirsiz kalıplara dönüşmeleri.
“Özgürlük”, “eşitlik”, “adalet”, “laiklik”, “üniversite” ve “Aydınlanma” gibi kavramları ve kurumları toplumumuzda çoğunlukla bu türden kaderlere mahkûm etmedik mi? Ve sırf bu yüzden onları daha yeterince kullanamadan eskitmedik mi?
Bu sabah, “Ahmet Cemal Kültür Atölyesi”nin (ACKA) kurulduğu haberi gazetemizde çıktıktan sonra telefon eden bir okurumuz, benden: “Atölyenizin yeri nerede?” diye sordu. “İçimizde, ya da hiçbir yerde!” yanıtını ağzımdan kaçırmamak için kendimi zor tuttum.
Oysa son zamanlarda öğrencilerimle birlikte yaşadığımız gerçekler, böyle bir yanıtı tümüyle haklı kılmaktaydı. Geride kalan akademik yılı, bir “Akademi”nin çatısı altında geçirmiştik. Orada verdiğim, sanatların ve edebiyatın toplumsal tarihini, başlangıcından günümüze eleştirel düşüncenin gelişmesini konu alan dersler, öğrencilerin yoğun katılımı sayesinde gerçekten akademik düzeyde olmuştu. Kısacası, akademinin gerçek yerinin bu öğrencilerin içleri olduğu kanıtlanmıştı. Ne var ki, bu akademi bir siyasi partiye bağlıydı ve şimdiye kadarki yazılarımda adını çok andığım için artık yinelemek istemediğim bu parti, Akademi olgusunu içselleştirmek bir yana, kurum için gerekli yeniden yapılandırma çalışmalarımıza en ufak bir ilgi duyamayacak kadar dışsallaştırmıştı. Bu dışsallaştırma, Akademinin sınıflarına ve odalarına “partinin ihtiyaçları” nedeniyle “geçici” olarak el konulup, yaz ve sonbahar çalışmalarımızı engelleme ve bizleri “geçici” kapı dışarı etme noktasına vardığında ise durumumuz belli olmuştu. Öğrencilerimi toplayıp: “Bakın” dedim, “Akademi, sonuçta bir düşüncedir ve sizler de o düşünceyi ne kadar içselleştirdiğinizi çoktan kanıtladınız! O halde bu düşüncemizi yanımıza bir ‘atölye’ olarak alıp çıkalım ve kendimize bundan böyle kimsenin karışamayacağı bir atölye kurup işimize bakalım!”
Bu öneri, oybirliği ile kabul edildi.
Şimdi çalışmalarımızı, bir düşünceyi içselleştirmeyi başarmış öğrencilerimle birlikte, kendi özgür ve bağımsız çatımızın altında, Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’nde (ACKA) sürdürüyoruz. Ülkemizde kurumları ve kavramları ne ölçüde içselleştirebildiğimizi denetlemek bundan böyle belki de en sağlam ölçütlerden biri olabilir!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları