Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Gerçek, hiçbir yalana benzemeyen bir şeydir...’

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Başlık, geçen yüzyılın Orta Avrupalı deneme yazarlarından Mánes Sperber’e ait. Kulağa da güzel geliyor aslında. Ama gerçeğin ne olduğunu açıklamaya yetecek kadar somut mu? Diyelim ki bu saptamanın yardımıyla neyin yalan olduğunu daha bir kolay anlayabildik. Ama yalanlar apaçık ortaya çıkınca, geride yalnızca gerçek oldukları kuşku götürmeyen gerçekler mi kalacak?
Geçtiğimiz cuma akşamı Oyun Atölyesi’nin yeni oyunu “Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi”ni seyrettiğimden bu yana, “Gerçek nedir?” sorusu yine peşimi bırakmaz oldu. Hani neredeyse şöyle diyesim geliyor: “Ne gereği vardı tam da şu sıralarda ve içinde yaşadığımız bu ortamda böyle bir oyunu seyretmenin? Çarpıtılmış gerçeklerle örülü bir dünyada paşa paşa yaşayıp gidiyorduk işte!”

Sanatın tokadı rahat bırakır mı?
Daha doğrusu yaşayıp gittiğimizi sanıyorduk! Üstelik Beat kuşağının en büyüklerinden Allen Ginsberg’in şu satırlarını okuduğumdan bu yana aradan epey zaman da geçmişti: “Gerçek diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum. Sadece bakış açıları var, o kadar...”
Ama “Hansel ve Gretel’in Öteki Hikâyesi” gerçek konusunda neredeyse hiçbir açık kapı kalmasına olanak tanımıyor. Gerçek bir dünyada gerçeklerin ve yalanların yanından geçip gitmeyi neredeyse yasaklıyor. Oyunun ABD’li yazarı Neil LaBute, konuya damardan giriyor: “Gerçekler acıtır!”
Peki tiyatro sahnesi bu kadar sarsıcı, bunca acıtıcı olabilir mi? Eğer Ali Altuğ gibi bir yönetmen bir oyun metnini böylesine bir beyin fırtınasının sahne diline aktarabilmişse, eğer karakterlere hayat verenler, Ayça Bingöl ve Salih Bademci adlarında yaşları genç, ama daha şimdiden sırılsıklam “tiyatro insanı” olabilmiş iki sanatçı ise, eğer oyunun sahne tasarımı Barış Dinçel gibi bir usta tarafından dekordaki tavan penceresinden sahneye yansıyan her şimşeğin yeni bir yalanı tuzla buz etmesini sağlayan bir kurgu ile gerçekleştirilmişse, eğer bir Tolga Çebi’nin müziği yalnızca eşlik etmenin sınırlarının çok ötesine geçip aynı zamanda sahnede olup bitenlerin yorumculuğunu da üstlenebilmişse, ve nihayet bir Haluk Bilginer’in çevirisi omurgasında Türkçenin argo dilinin bütün inceliklerini yansıtabiliyorsa – evet, bütün bunlar varsa ve olmuşsa eğer, o zaman o oyunun simgelediği tüm gerçekler de acıtır!

Neil LaBute ve Beat Kuşağı mirası
Oyunun yazarı, kanımca Beat Kuşağı’nın has mirasçılarından. Bu kuşağın bireysel ve toplumsal bağlamda “gerçekleri hasıraltı etme” suçunu işleyenlere karşı acımasız tutumu, “Amerikan Rüyası” adı takılan madalyonun bütün öteki yüzlerini de sergilemekteki kararlılığı LaBute’ta da varlığını aynen sürdürüyor. Yıllardır gerçekleri saklamanın ve hep yalanlara sığınmanın neredeyse geleneksel bir siyasete dönüştüğü ülkemiz açısından bu oyu, aslında ne kadar kabarık sayıda “öteki hikâyelerle” karşı karşıya olduğumuza yönelik çok güçlü bir uyarı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları