Gelecek Kuşakları Onat Kutlar'sızBırakmanın Bedeli...

13 Ocak 2012 Cuma
\n

\n

Yaşlanmanın en somut göstergelerinden biri de sanırım belli bir karamsarlığın gittikçe yoğunlaşması.

\n

Aslında sinsi bir karamsarlık. Hatta, benimkisi gibi, kendisiyle genelde savaşılan da bir karamsarlık. İnsanın daha önceki hayat yıllarına yakıştıramadığı, İşte buna asla izin vermemeliyim!diye içinden tekrarladığı, fakat arada sırada, tekrarladıkça içine daha çok gömülür gibi olduğu türden bir karamsarlık.

\n

Tıpkı dün sabah uyanıp şöyle deyişim gibi:Demek tam on yedi yıl geçmiş aradan. Yani tam on yedi yıl önce yeni bir güne gözlerimizi açtığımızda, artık Onat Kutlarsız kaldığımız gerçeğiyle karşılaşmışız Onu da almışlar bizden…”

\n

Yalnız bizden mi?

\n

Bundan böyle ya da ondan sonra, bu ülkenin gelecekteki bütün kuşaklarının elinden. Bombalı bir cinayet, göz kamaştıran bir aydınlığı, bir aydınlanma neferini daha karanlıklara boğmuş.

\n

Bir zamanlar almış olduğum hukuk eğitiminin de etkisiyle, bir soru çörekleniyor kafamda: Bir ülkenin elinden aydınlarını almak ve böylece geleceğini karartmak diye bir suç olsaydı, cezası ne olabilirdi? Çünkü ceza yasalarında sadece öldürme fiilinin kaydı var; bir toplumun geleceğini karartmadiye bir suça ise henüz rastlamadım.

\n

Bunları düşünürken aklıma başka bir şey takılıyor. Onat Kutlar, 2005 Şubatında, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları arasında çıkan Gündemdeki Konubaşlıklı deneme kitabında, Kierkegaarddan bir alıntı yapmış: Batan bir devir, en az farkında olduğu şey yüzünden batar. Çünkü onun farkında olsaydı, batmazdı…” Alıntının arkasından, Onat Kutlar ülkenin haline bakıp sormuş: Ne acaba en az farkında olduğumuz şey?

\n

En az farkında olduğumuz ya da hiç olmadığımız şeyler arasında, zamanın uçsuz bucaksız akışı ile oranlandığında ancak kısacıkdiye nitelendirebileceğimiz bir cumhuriyet tarihinin hemen her sayfasında aydın kıyımlarının da bulunması olabilir mi? Söz gelimi, Bedrettin Cömertten başlayıp Ahmet Taner Kışlalıya, oradan da Onat Kutlara kadar yetişen, koskoca ve kanlar içindeki bir yelpazenin yeli ile süpürüverilenlerin arkasından ortaya çıkan dev boşluğun nerelerinde debelenmekte olduğumuz, sorulabilir mi?

\n

İlhan Selçuk, Onat Kutların andığım kitabına yazdığı önsözü şu satırlarla noktalamış: Onat Kutlar omurgalı bir yazardı, belkemiğinden yoksun sürüngenlerden değildi. İnsan eliyle enlem ve boylamları çizilmiş dünyamızda doğrultusu hiç şaşmadı. Kolay gibi görünen bu erdemi koruyabilmek, sanıldığından çok güçtür. Yaşadığımız yıllarda pusulasını şaşırmış aydınlar öylesine çok ki elini sallasan ellisi, saçını sallasan tellisi Yaşasaydı, daha neler yazabileceğini düşündükçe, yitirdiğimizin ne olduğunu çok daha çarpıcı biçimde duyumsuyorum…”

\n

Ve kitabının sonlarına doğru, bu kez Onat Kutlardan bir ses: Sevgili dostlar, umutsuzluk benim işim değil. Ama galiba biraz geç kaldık.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları