Edebiyat ÇevirilerindeFelsefe Boyutunun Eksikliği...

23 Aralık 2011 Cuma
\n

\n

Bu yazıyı, bizim düşünce iklimlerinde felsefe boyutunun zaten genelde eksik olduğunun bilinci ile ve bu önemli eksiği sevgili okurlarıma bir defa daha hatırlatarak kaleme alıyorum.

\n

Arada, tek tük de olsa, çeviri konusunda söyleşilerin yapıldığını, bir şeyler yazılıp çiziktirildiğine tanık olmaktayım. Ama bunların çoğu, uzun zamandır yapılagelmekte ve söylenegelmekte olanların bir tekrarından ibaret. Ve her alandaki tekrarın tekrarında karşılaşılan tehlike, kendisini doğal olarak bu alanda da hissettiriyor: Söylenenler, çoğunlukla zaman içersinde bir zamanlarki bağlamlarından kopmuş, geçerli gündemlerle ilintisiz ve kısır bir lafazanlıktan öteye geçemeyen şeyler.

\n

Buna karşılık, Edebiyat çevirilerinde felsefe boyutunun eksikliği ne gibi sakıncalara yol açabilir?gibi bir soru sorulsa -ki, sorulmuyor!- elbet garip kaçar. Çünkü hemen hiçbir düşünsel alanda felsefi boyuta ihtiyaç duyulmayan bir iklimde bu boyutu edebiyat çevirileri açısından gündeme getirme girişiminin hemen hiçbir şansı yoktur.

\n

Ama biz, yine de deneyelim!

\n

Denemek zorundayız, çünkü doğrudan edebiyat çevirisidediğimiz olgunun kendisi, her şeyden önce edebiyat alanındaki bir felsefe sorgulamasıyla eşanlamlıdır - öyle olmak gerekir. Çünkü edebiyat çevirmenliğine soyunan kişinin kalkıştığı iş, yalnızca çevirmekfiili ile karşılanabilir olmanın çok ötesindedir. O kişinin hedefi, yabancı bir dilde yaratılmış bir eseri kendi dilinde tekrar yaratmaktır. Bu yaratma eylemi, yalnızca olanı bir başka dile dilsel düzlemde taşımak veya çevirmekle tanımlanamaz. Yapılması gereken, bu yaratma eylemi gerçekleştiği dilde hangi felsefe boyutlarının/sorularının süzgecinden geçti ise, onu aktarıldığı dilde de aynı süzgeçlerden geçirerek yeniden üretmek uğruna çaba harcamaktır. Bilindiği üzere, felsefenin kurucu sorusu, Nedir?sorusudur ve bu soru, örneğin Nasıl?sorusundan çok farklıdır. Bir edebiyat eseri içinNasıl?diye sorduğumuzda, hemen bir dizi somut yanıt ile karşılaşabiliriz: İyi, çok güçlü, zayıf, anlatımı yetersiz, derinlikten yoksun vb. gibi. Buna karşılık aynı esere Nedir?sorusunu yönelttiğimizde, yolumuz zorunlu olarak somut yanıtların çok ötesine geçen, kavramlarla örülü bir alana düşecektir. Örneğin Don Quichotte nedir?sorusuna yalnızca romandır”, “Cervantes tarafından yazılmıştırya da üslubu mükemmel bir eserdirgibi karşılıklar aramak boşunadır. Çünkünedirsorusu ile adım attığımız alan, aslında felsefenin derin sorgulama alanıdır ve bizden, bu romanın Cervantes tarafından temellendirilen oluşum koşulları, yazıldığı dönemin derinliğine incelenmesi, öyle bir dönemin nasıl ve neden yaşandığı, sonuçların ne olduğu gibi konulara geçmemiz istenecektir.

\n

Cervantesi çevirmeye kalkışacak olan çevirmenin önüne ilk çıkan alan da işte bu derin sorgulama alanı, yani felsefenin alanıdır. Çevirmen, aslında bir yorum çalışması olan çevirme eylemini önce bu alandaki gezintileriyle oluşturacağı sağlam zemin üzerine inşa etmek durumundadır. Sonraki bütün çevirme eylemi boyunca çevirmenin en güvenilir yardımcısı, örneğin İspanyolca bilgisi ya da türlü sözlükler değil, fakat birincil olarak sözünü ettiğimiz derin sorgulama sonucu oluşturduğu kendi Don Quichotte kavramıolacaktır ve bütün ayrıntılar -eğer varsa- ancak böyle bir kavramın ışığında netlik kazanacaktır.

\n

Elias Canettinin yazarve yazıcınitelendirmelerinden yola çıkarak bir benzetme yapmak istersek eğer, şöyle de diyebiliriz: Çevirmenile çeviriciyi birbirinden ayıran çizgi, ancak bu türden bir esere ilişkin kendi kavramı olma ya da olmamadurumundan geçebilir!

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları