Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Dindar mı, Kindar mı?

28 Ekim 2013 Pazartesi
Soruyorum, çünkü hâlâ anlayabilmiş
değilim
Sizin söylem biçiminizle anlayabilen olduğunu
da sanmıyorum.
Ya da korkuyorum. Kendilerini sizin
söyleminizin büyüsüne kaptırarak “yanlış”
anlayanların sonunda oluşturabilecekleri
“kindarlar” ordusundan korkuyorum.
Çünkü her şey bugünkü gibi sürdürüldüğü
takdirde, yol başka bir yere varmayacak.
İnsanlık tarihinde varabildiği hiç görülmemiş.
Çünkü neden, biliyor musunuz?
Toplumlarda genç kuşaklara yönelik olarak
“dindar gençlik yetiştirmek” diye insanca
bir hedef olamaz da, onun için.
Yönettiğiniz devletin resmi eğitim politikasında
din ve inanç özgürlüğüne yer
verebilirsiniz. Buna akıl sahibi kimsenin
itirazı olmayacaktır. Çünkü neye inanacağını
seçmek de en temel özgürlüklerden biridir.
Hele dinsel inanç gibi, kişi ile tanrısı arasındaki
en mahrem ilişkiyi dile getiren bir inanç
söz konusu ise!
Herkesi inancında özgür bırakmak ve
onun bu özgürlüğünü, konusu bizimkinden
ne kadar farklı olursa olsun, bizim de
paylaştığımız bir inancı korurcasına korumak.
Hayatında bunu en temel ahlak ilkesi
edinmiş bir insan, ancak “uygar insan” diye
nitelendirilebilir.
O halde tekrar ediyorum: Resmi eğitim
politikasında, geleceğin yetişkinleri olacak
genç kuşaklara böyle bir özgürlük düşüncesine
de yer veren devletler, ancak “uygar”
diye nitelendirilebilir.
Ama “dindar gençlik yetiştiren devletler”
diye nitelendirilemez. Çünkü “dindar gençlik
yetiştirmek”, ancak genç kuşakları eğitimlerinde
zorla bir dine inandırma çabası ile
eşanlamlı olabilir. “Dindar gençlik yetiştirmek”,
ne olursa ve ne pahasına olursa olsun
gençleri bir dine inanmaya zorlamaktır. Böyle
toplumlarda inanç özgürlüğünün yanında
inanmama özgürlüğünün de var olabilmesi
ve inananlar toplumunda kendine insanca
bir yer bulabilmesi söz konusu değildir.
Öte yandan yönettiğiniz toplum, büyük
çoğunluğu inananlardan oluşma bir toplum
ise eğer, o toplumu kendi siyasi hedefleriniz
doğrultusunda terbiye etmeniz de
çok kolaylaşır. Çünkü din alanında koyu
bağnazlığın yoğunluğuna vardırılmış bir
inanç, yalnızca dinle sınırlı kalmaz. Başka
deyişle inancın bağnazlığı bulaşıcıdır. Böyle
toplumlarda yaşayanlar, kendilerini bir kez
inanmanın esrikliğine ve ödünsüzlüğüne
kaptırdıktan sonra, artık her alanda ve her
konuda kendi inançlarını egemen kılmayı
kutsal bir hedef, bir misyon olarak benimseyeceklerdir.
Çünkü onlar, eleştirel düşünmenin
yanından bile geçmediği bir potada
yoğrulmuşlardır. Ve bu nedenle, sonunda,
hangi alanda olursa olsun, kendilerininkinden
farklı inançlara sahip olanları anlamaya
çalışmak yerine, onlara kin bağlayacaklardır.
Bu noktada sakın “Biz, işi asla o noktaya
kadar vardırmayız; kin tutmaya varma
eğilimini sergilediği anda inancı da frenleriz...”
gibi bir savunma yapmaya kalkmayın.
Çünkü insanlık tarihi boyunca bunu
başaranlara hiç rastlanmadı. Başkalarına
inançlarından ötürü kin tutmayı başlangıçta
yeterince ciddiye almayanlar, sonunda hep
kendi yarattıkları kin denizlerinde boğulup
gittiler! Hem de çoğu kez ne olduğunu bile
anlayamadan!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları