Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bu toplumun DNA’sını Kafka düzeltemez...

09 Kasım 2015 Pazartesi

Birkaç gün önce Can Yayınları’ndan adıma gelen küçük bir paket. Küçük, ama içinde yılların ağırlığını taşımakta: Franz Kafka’nın 1. basımı 1986’da yapılan “Dönüşüm” (“Die Verwandlung”) başlıklı çevirisinin 50. basımı! 49. basımdan sonra çok yakın bir dostuma bir sonraki ellinci basımın haberini verdiğimde, bana şu hiç unutamayacağım sözü söylemişti: “Ahmetçim, güzel ama, toplum bir türlü dönüşmüyor!
Çok haklıydı. Toplumun okuryazar kesimi (çok küçük bir bölümü dışında) büyük bir olasılıkla ileride, örneğin yüzüncü basımdan sonra da değişmeyecek. Çünkü Kafka’nın, bu toplumun bozulmuş DNA’sını tek başına düzeltebilmesi olanaksız. Bir zamanlar, 1940’ların başında, Mustafa Kemal’in rüzgârıyla yola çıkan Köy Enstitüleri, bu işi küçük bir çobanın heybesine “Antigone”yi yerleştirmekle başlatmış ve sanırım Montaigne’e kadar da vardırmıştı. Öyle hızlı ve güçlü bir rüzgârdı ki, Montaigne’den Kafka’ya kadar uzanan dev boşluğu da bilgi birikimleriyle ve eleştirel düşüncenin bereketiyle, üstelik inanılmayacak kadar kısa bir sürede doldurması beklenebilirdi. İşte o zaman Kafka’nın “Dönüşüm”ü de kendisine hazırlanan zemine sağlam basarak devreye girebilir, toplumu dönüştürme işinde kendisine düşen payı –belki elli basımı bile beklemeden– yerine getirebilirdi.
Ama olmadı. Türlü iftiralarla ve yalanlarla o rüzgârın önünü kestiler. Bu kez okur-yazarların iftira ve yalan rüzgârlarının dümen suyuna giren bölümü de eline aldığı kitapları okumak yerine onlara sadece bakmaya başladı. Tıpkı atölyemize bu yıl katılan genç değerlerden şair Eren Ergün’ün “BKZ.” adlı şiirinde dediği gibi: “...Bakınız sayfa 43 / Bakınız syf 141 / Bakınız / Bakınız / Hiçbir şey olmamış gibi bakınız / Öyle / Boş boş bakınız / Gelene geçene bakınız / Referanslara bakınız / Camdan dışarı yerine / Önce gidip / Bir aynaya bakınız.”
Bakmazlar. Genelde bakmazlar. Çünkü eleştirel düşünceye, dahası ‘eleştirel’ sözcüğüne bile ‘öcü’ gözüyle bakanlar, kendilerini özeleştirinin eşiğine getirebilecek her adıma karşı neredeyse içgüdüsel denilebilecek bir korku beslerler. Haklıdırlar da. Çünkü bu bağlamda ‘ayna’, insana kendini ‘görmek istediği’ gibi değil, ama ansızın ‘olduğu gibi’ gösteriveren çok tehlikeli bir nesneye de dönüşebilecek kadar nesnel’dir!
Bu yıl atölyemize dahil ettiğimiz yeni üyeler, geçen perşembe akşamı “Başlangıcından Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişme Süreci” başlıklı dersimizde gerçekleştirdiğimiz “Toplumsal- Kültürel Bir Olgu Olarak 1 Kasım Seçimlerinin Eleştirel Değerlendirilmesi” başlıklı tartışmada, gerek üslup gerekse içerik zenginliği bağlamında atölyemizi daha önce eşine rastlamadığım kadar yüksek bir düzeye taşıdılar. Ve ben de anladım ki onlar, aynı zamanda Kafka’nın “Dönüşüm”üne daha şimdiden sonuna kadar açık olan bireyler. Şimdi bu saptamamla ilgili olarak bana; “Ne o, kendi atölyeni mi eleştiriyorsun?” diye sorulursa eğer, yanıtım şu olur: “Ben, gerektiğinde her şeyden önce kendi kurduğum atölyeye eleştirel düşüncenin süzgecinden bakmaktan çekinirsem, orada eleştirel düşünce dersleri verme hakkına sahip olabilir miyim? Kültür yerine kültürsüzlük üretmekten kaçınmanın başka bir yolu var mı?”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları