Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bir Karınca Daha: Alpay Kabacalı

21 Nisan 2014 Pazartesi

Karınca” nitelendirmesini yanılmıyorsam ilk kez Rekin Teksoy’un ölümünün ardından kullanmıştım. Dante ve Boccaccio ile birlikte Rönesans’ı Türkiye’ye taşımış olan o ufak tefek yapılı kültür insanını yitirmenin acısı ile.
Alpay Kabacalı ile birlikte, iklimlerimizde çok ender yetişen bir karınca daha aramızdan ayrıldı.
Ne zaman tanıştığımızı tam olarak hatırlayamıyorum. Ama YAZKO ile birlikte birbirimizi daha sık görür olmuştuk. Ve en geç o zamandan bu yana, Alpay Kabacalı benim için hep “araştırmacı” sözcüğü ile eşanlamlı kaldı.
Osman Şahin’in “Küçük dev adam: Alpay Kabacalı” başlıklı yazısından bir alıntı: “Alpay Kabacalı bir koşucudur. 56 yıldan beri koşan bir kültür sanat koşucusu. Kütüphanelerde, tozlu raflarda, kitaplar arasında, yayınevlerinde, dergi yöneticiliğinde, TYS ile Türk Pen yönetiminde durmaksızın koşturan, seçkin bir kültür-sanat koşucusu. Umudun ve aydınlanmanın koşucusudur. Toplumun bilincine ışık tutan, yönlendiren korkusuz bir aydındır.”
Evet, kültür ve sanat alanında gerçek bir koşucuydu. Doğduğu toprakların kültürüne bir şeyler katmakta geç kamışçasına, sürekli koşan bir kalem ve kültür insanı.
Aziz Nesin’in yanında, Nadir Nadi’nin sekseninci yaş gününde, Türkiye’de kitabın tarihinin sayfaları arasında, siyasal cinayetlerin labirentlerinde, İlhan Selçuk’un aydınlanma serüveninde, Yaşar Kemal’in hayatının alfabetik dökümünde, Türkiye’deki gençlik hareketlerinin şafaklarında, Nasreddin Hoca’nın evreninde, Peride Celal’in duyarlıklarının katmanlarında, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dilimize kattığı boyutların yanı başında, Türkiye’de basına getirilen sansürlerin geçmişinde ve bugününde… daha sayısız yerde, sayısız kişilerle.
Ve bütün bunlar içersinde, sessiz mi sessiz, nazik mi nazik bir kimlik. Kendisini her gördüğünüzde sanırsınız ki, dolaştığı bütün alanlarda yirmiyi aşkın kitap ve sayısının saptanması zor araştırmanın yazarı sanki o değildir.
Gürültüden ve gürültücülükten nefret eden, kalemini hep pili ya da fitili hiç tükenmeyen bir ışık gibi kullanan.
Sanki yaşadığı dönemleri ve iklimleri sonsuza kadar aydınlatmak için dünyaya gelmiş bir aydın. Söze “Ben…” diye başlamaktan hep kaçınan, yazdıkları ile sürekli kültür üretmesine rağmen, sanki doğduğu ülkenin kültürüne hep bir şeyler borçlu olduğu bilinci ile yaşayan bir aydın.
Böyle bir bilinci taşıdığı içindir ki, gelecek kuşaklar, kültürümüz bağlamında Alpay Kabacalı’ya hep çok şey borçlu olacak…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları