Bir Gazete Değişir mi?

06 Nisan 2015 Pazartesi

Bu yazıyı köşe yazarı olarak değil, bir Cumhuriyet okuru kimliğimle yazıyorum. Bu kimliğin tarihi, yazarlık kimliğimden çok daha eskilere uzanıyor. Gözlerimi dünyaya ‘Cumhuriyet’ okunan bir evde açmıştım. İlkokulun sonuna doğru ben de o evdeki okurlar arasına karıştım. Demek ki, otuz yılı aşan köşe yazarlığıma karşılık aynı gazetenin yaklaşık altmış yıllık okuruyum.
Her hafta yazdığım gazetenin aynı zamanda okuru olabilmenin çok yararını gördüm. Özellikle de yazdığım gazeteye eleştirel bakabilme bağlamında.

Değişimler ve ‘Cumhuriyet’…
Okuru ve yazarı olarak, bugüne kadar ‘Cumhuriyet’te epey değişime tanıklık ettim. Bu değişimlerin en radikallerinden biri, 8 Mart 2015 günü gerçekleşti. Türkiye’nin bir ‘Öteki Türkiye’ye hızla yaklaştığı zaman diliminde Cumhuriyet Vakfı, değişim kararını tam zamanında verdi ve böylece elini taşın altına koyma eyleminin kendine düşen kısmını gerçekleştirmiş oldu. Şimdi eylemin geri kalanının sorumluluğu, yeni yönetimin sırtında.
Peki ya yeni yönetimin dışındakiler? İçtenlikle ve yüreklilikle sorma zamanıdır: Onların tek görevi, ülkemizde çoktandır yerleşik bir uygulamaya dönmüş bir eylemi, daha doğrusu ‘eylemsizliği’ benimseyip, ‘dışarıdan’ bakmak mıdır? Başlayan değişim girişimlerini, özünü eleştirel düşüncenin rehberliğinde hiç araştırmaksızın, eleştiri adı altında yermek midir? Daha da ileri gidelim: İşi “Bu, artık bizim inandığımız gazete olmaktan çıktı…” demeye kadar götürüp, bir terk eylemine mi girişmektir? Dün inandığımızı bugün terk etmek, inanç kavramının zorunlu olarak içerdiği ‘sadakat’ borcu ile ne ölçüde bağdaşır?

Onarımın yetmediği yerde...
Yaklaşan Öteki Türkiye’nin özü, ‘Mustafa Kemal Cumhuriyeti’nin bir bütün olarak onarılması değil, fakat yeniden kurulmasıdır. Yıpranan, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti gibi bilerek ve isteyerek yıpratılmış kurumların yeniden canlandırılması bağlamında ‘onarım’, ne yazık ki yetersiz bir eylemdir. Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti’ne Osmanlı’yı onarma girişimleriyle değil, fakat yeniden inşa devrimleri ile hayat verdi. Çünkü bir dünya savaşının yenilgisinin yıkımlarını geride bırakıp yeni bir dünyaya, yeni bir devlette göz açmak, başkaca türlü düşünülemezdi.
Şimdi buna çok benzer bir durumla karşı karşıyayız.
Adalet düşüncesi, hukuk sistemi, eğitim kurumları, basın ahlakı, insan hayatına ve onuruna saygı ilkesi bütünüyle yıkıma uğratılmış bir Türkiye’de, ‘Öteki Türkiye’ye hayat vermek, ancak bu hedefe yönelik bütün değişimlere devrimci bir anlayış kazandırmakla olabilir. Basında radikal değişimler düşüncesini benimsemenin bu iklimde güç olduğunu yadsımıyorum. Çünkü özellikle son yıllarda basında ‘değişim’e değil, fakat ‘dönüşüm’e alıştırıldık. Önceden ‘basın organları’ olan pek çok kurum, özünde basını temsil etmekten çıkıp iktidarların sesine ve onaylayıcısına dönüştü. Oysa hiçbir zaman kendi yapısında böyle bir duruma geçerlilik tanımayan Cumhuriyet Gazetesi, 8 Mart günü ‘hakikatin sesi’ olmayı tek misyon bilmenin yeni bir savaşımını başlattı. Şimdi aydınlanmadan yana olanların tek görevi, bu savaşıma eleştirel düşüncenin ışığında seçenekler göstermek olabilir!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları