Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bir cinayetin doksan yıllık romanı…

28 Aralık 2015 Pazartesi

Dilek Doğan adlı genç kız, “kötü bir şey yapmamış olmasına karşın”, bir gece ailesi ile birlikte oturduğu evi basanlar tarafından tabancayla öldürüldü. Baskına gelenler, vatandaşları korumakla görevli devlet yetkilileriydi. Onlardan birinin vurduğu kişi ise sıradan bir vatandaştı. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak için çalıştığı bir işi vardı.
Dilek Doğan’ın, yani bizim iklimlerimizde yaşayan gencecik bir kızın evi “terörist ve canlı bomba olduğu” kuşkusuyla ya da “makul şüphe”siyle basılmıştı.
Franz Kafka (1883-1924), adını dünya edebiyatına taşıyan eserlerinden biri olan “Dava” (“Der Prozeb”) romanını günümüzden yaklaşık doksan yıl önce yazdı. Romanın “Tutuklanma” başlıklı ilk bölümü şu satırlarla başlıyordu: “Biri Josef K.’ye iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmamış olmasına karşın bir sabah tutuklandı…”

‘Korku Çağı’nda yerinde infaz…
Romanın başkişisi Josef K. tutuklanır, ama hemen öldürülmez. Sinema tarihinin en tüyler ürpertici kara mizah sahnelerine bile taş çıkaran, ayrıntılı ve hukuksal açıdan son derece titiz bir yargılama sürecinden sonra verilen idam cezası, tutuklamadan epey sonra yerine getirilir.
Josef K., idama götürülürken neyle suçlandığını hâlâ öğrenememiştir. Tıpkı Josef K’nin aksine, cezası tutuklanma anında infaz edilen Dilek Doğan’ın da büyük bir olasılıkla öğrenemediği gibi. Zaten tam olarak öğrenebilmesine olanak da yoktur. Çünkü Kafka’dan bu yana aradan çok zaman geçmiş, dünya artık “zamanın temposunun çok hızlandığı” bir başka çağı yaşamaya koyulmuştur. Adaleti kapı dışarı eden bu tempo içersinde tutuklamalar, dahası öldürmeler için bile “şüphelerin doğrulanmasına” yer yoktur. “Makul şüphe” kavramı, neredeyse tümüyle “meşru gerekçe” ile özdeşleşmiştir. Öte yandan Dilek Doğan cinayeti, Kafka’dan bu yana tekniğin olağanüstü gelişmişliği nedeniyle, videoya da çekilmiştir. Videodaki görüntüler ve özellikle kanlar içinde yere yığılan kurban için cankurtaran yerine bir devlet görevlisinin “Kelepçe!” diye bağıran sesi, her ne kadar
o görevli açısından pek de “masumiyet karinesi” oluşturabilecek bir sahne değildir; ancak böyle bir karine amaç bağlamında zaten birincil önem taşımamaktadır.

Korku Çağı’nın hakkını vermek …
Çünkü asıl amaç gerçekleşmiş, başka deyişle bir zamanlar tıpkı Kafka gibi “yaşadığı zamanın vicdanı” olabilmiş bir başka ölümsüz yazarın ve düşünürün, Albert Camus’nün (1913-1960) “Korku Çağı” diye nitelendirdiği çağın uzantılarını yaşayan ülkemizde söz konusu nitelendirmenin hakkı fazlasıyla verilmiştir. Bir cinayetin TV ekranları aracılığıyla milyonlarca eve giren görüntüleri yeterince “korku” saçmıştır.
Dilek Doğan, insanlarının artık, Kafka’nın deyişiyle “ormanda yolunu yitirmiş çocuklar gibi terk edilmişlik içersinde” yaşadıkları bir ülkede öldürüldü. Ve bu cinayetin romanı, bundan doksan yıl önce yazılmıştı. Dünya edebiyatının başyapıtlarından birinin ölümsüzlüğünün ülkemizde ve böyle bir cinayetle belgelenmiş olmasıyla ne kadar övünsek azdır!
Hepinize mutlu(!) yıllar sevgili okurlarım.Özellikle bu yılbaşı doyasıya eğlenmeye bakın, çünkü -şimdilik!- hayatta olduğunuz bu iklimde gecelerden birinde -“kötü bir şey yapmamış” olmanıza rağmen- birilerinin kapınızı kırıp sizi tutuklamaya, dahası belki de öldürmeye gelip gelmeyeceği konusunda bir şey söyleyebilmek ne yazık ki artık olanaksız!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları