Bir aydın: Bertan Onaran

26 Aralık 2016 Pazartesi

Çevirmen Bertan Onaran’ı 16 Aralık günü yitirdik…
Çevirmenlik”, onun genelde bilinen uğraşının adıydı. Tüm yaşamını dolduran gerçek uğraşı ve misyonu ise bir kültür insanı olmaktı.
Ortamımızdaki kültür insanlarının azlığı nedeniyle, “kültür insanı” da pek yaygın olmayan bir tanımlama. Ama öte yandan çok da gerekli. Çünkü gerçek anlamda uygar toplumlar, ancak kültür insanlarının attıkları temeller üzerine inşa edilebilir. Benim en çok benimsediğim tanımıyla kültür -dünyaca ünlü ABD’li kültür tarihçisi Will Durant’a göre- bir toplumda yaratıcı eylemi elverişli kılan toplumsal düzendir; başka deyişle, yaratıcı etkinliği olanaklı ve elverişli kılan tüm etkinliklerin ve koşulların toplamıdır.

Kültürü yaşama biçimi olarak seçmek…
En çok, çevirmen diye bilinen Bertan Onaran, sadece bir edebiyat ve düşünce eserleri çevirmeni değildi. Yaşadığı toplumda “kültür” ve “sanat” başlıkları altında gerçekleşen ve gerçekleşmesini o toplumun uygarlaşması adına olmazsa olmaz saydığı, Will Durant’ın tanımı doğrultusunda, yaratıcı etkinliği olanaklı ve elverişli kılan tüm etkinliklere tanık olmayı ve bunların koşullarını hazırlamayı bir görev, bir yaşama biçimi diye seçmiş biriydi.
Yani: Kafası her zaman yozlaşmalardan, bulanıklıklardan, büyüklenmelerden uzak kalmış gerçek bir aydındı. Bu açıdan bakıldığında Bertan Onaran’ın Cervantes’ten Wilhelm Reich’a, Gide’den Sartre ve Camus’ya ve başkalarına kadar uzanan geniş çeviri repertuvarı, önümüze çok kapsamlı ve eleştirel düşünceye hep yeni boyutlar katan bir aydınlatma programı olarak da çıkar. Çevirmen Bertan Onaran, çevirdiği tüm eserleri herkesten önce kendisi derinliğine özümsemiş bir kültür insanı kimliğiyle, diyalog kurduğu herkese sohbetleri aracılığıyla da yeni düşünme kulvarlarının kapılarını açar. Onunla en sıradan ve günlük konularda konuşma fırsatını bulanların bile yanından: “Ben bu konuyu hiç böyle düşünmemiştim…” izlenimi ile ayrılmaması neredeyse olanaksızdır.

Bir ‘kültür elçisi’ kimliği…
Yetmişli yılların sonunda, üniversiteden ayrılışımın ardından çalışmaya başladığım Avusturya Kültür Ofisi’nde yeni bir hava esmeye başlamıştı. O zaman Avusturya Kültür Temsilcisi -daha sonra da aynı yerde Kültür Ataşesi- olarak görev yapan Prof. Hans E. Kasper, bir sohbetimizde bana bu kurumu sadece Avusturya kültürünü tanıtan bir mekân olarak değil, fakat iki kültürün buluşma noktası niteliği ile de görmek istediğinden söz ederek, bu bağlamda neler yapılabileceğini sormuştu. Ben de kendisine işe örneğin aylık paneller ile başlayabileceğimizi söylemiştim. Bu panellerde alanlarında uzman Türk ve Avusturyalı konuşmacılar, ortak kültür konuları üzerinde tartışabilirlerdi. “Acaba ilgi görür mü?” kaygısıyla başlattığımız bu toplantılar, daha ilk gününden salonda oturacak yerin kalmadığı buluşmalara döndü. Cevat Çapan, Doğan Hızlan, Tomris Uyar, Hulki Aktunç, Doğan Kuban, Bülent Özer, Akşit Göktürk vb. gibi “müdavimlerin” yıllarca bir tür aydınlar ocağına çevirdikleri bu buluşmalarda Bertan Onaran, sonuna kadar kültürün en önde gelen destekleyicilerinden biri sıfatıyla yer aldı.
Bertan Onaran’la birlikte, artık sayıları çok, ama çok azalan katıksız Cumhuriyet aydınlarımızdan birini daha yitirdik…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları