Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bendeki Stefan Zweig...

24 Şubat 2012 Cuma
\n

\n

Biliyordum, ama bir süredir aklımdan çıkmış; içinde bulunduğumuz yıl ve ay, Avusturyalı yazar Stefan Zweigın (1881-1942) yetmişinci ölüm yıldönümü. Sevgili Ahmet Arpadın Almanyadan gönderdiği bir notla yeniden hatırlıyorum.

\n

Evet, engin kültür birikimiyle, her eserinde Almancanın doruklarında yolculuğa çıkan üslubuyla ve özellikle de deneme türünün babası sayılan Montaigneın ölümünden yüzyıllar sonra bu alanda kaleme aldığı eşsiz biyografileriyle Zweig, ölümünden sonra kendisi için kullanılan son Avrupalınitelemesini fazlasıyla hak etmişti.

\n

Benim Zweig ile tanışmam, yetmişli yılların başına rastlar. Dostların dostu Şeref Serdengeçti, bir gece yarısı sohbetimiz sırasında ansızın;Tarihe çok meraklısın, onun için tarihi her şeyden önce biyografilerden öğrenmeye çalış!” deyivermişti. Ardından da şunu eklemişti: Çünkü usta kalemlerden çıkma biyografiler, bir kişinin yaşam öyküsünü çıkış noktası yaparak sana bütün bir çağı ya da dönemi anlatmaz, ama kelimenin tam anlamıyla yaşatır!Şeref Serdengeçtinin bu bağlamda dile getirdiği ilk isim, yine biyografinin ustalarından olan Alman yazar Emil Ludwigti (1888-1948). Onun tavsiyesiyle, Ludwigin Kleopatra ve Napoleon biyografilerini yutarcasına okumuştum. Şeref Serdengeçti, bu kitapları bitirmemden ve üzerinde tartışmamızdan sonra; Ama şimdi sıra, artık Stefan Zweigın biyografilerine geldi, hepsini Almanca asıllarından okumanı istiyorum!diyerek, bana sonraki zamanlarda hayatımdan hiç çıkmayacak bir büyülü dünyanın kapılarını açmıştı.

\n

Yılların akışı içerisinde Zweigın Marie Antoinettei, Joseph Fouchési, Maria Stuartı, “Balzacı, “Nietzschesi, Hölderlini, Dostoyevskisi ve öteki biyografik eserleri, düşünce dünyamın şekillenmesinde temel taşları yerine geçti. Hayatımın orta yaş ve sonrası dönemine rastlayan Rotterdamlı Erasmusun Zaferi ve Trajedisiile, ölmeden önce kaleme aldığı son eseri olan Montaigne ise benim için her düşünce bunalımı döneminde, hayatım boyunca sadık kalmaktan vazgeçmeme savaşımını verdiğim her değerden, kısa süreliğine de olsa, kuşkuya düştüğüm her zaman diliminde yeni bir güç kaynağı yerine geçti. Özellikle Erasmus biyografisinin şu son satırları, ideallerin işlevinden kuşku duyduğum zamanlarda hep kucağına koştuğum bir kurtarıcı ya da bir tür ahlak oldu: “…hümanist idealin, Erasmus idealinin hiçbir zaman egemen olmayışı ve hemen hiçbir zaman politik etkinlik kazanamayışı, bu ideale değerinden hiçbir şey yitirtmez Düşüncenin evreninde bütün karşıtlıklara yer vardır: Hiçbir zaman galebe çalmış bir gerçeğin kalıbına giremeyen bir düşünce bile, o evrende dinamik bir güç olarak etkili kalır; en aşılamayan ve unutulamayan idealler ise özellikle gerçekleşmemiş ideallerdir. Bundan ötürü bir düşüncenin daha gerçekleşmemiş oluşu, o düşüncenin ne yenilgisini ne de yanlışlığını kanıtlar; tam aksine, yalnızca gerçeklerin alanına girip eskimemiş ve yanlışlıkları kanıtlanmamış olan idealler, ahlaki gelişmenin bir öğesi olarak her yeni kuşakta etkinliğini sürdürür…”

\n

Dopdolu geçmiş bir hayat yolunu İkinci Dünya Savaşı cehenneminin ortalık yerinde, ülkesinden çok uzaklarda, Brezilyada, son bir görkemli buluşmanın,Montaigne biyografisini kaleme alışının ardından kendi eliyle noktalayan Zweig, kanımca insanlık durdukça o insanlığın sesi olmayı sürdürecek. Bendeki Stefan Zweiga gelince, insanca değerlerin sırılsıklam âşığı olan bu büyük hümanistin bu bağlamdaki iki önemli menzilini”, “Erasmus ve Montaigne biyografilerini dilimize kazandırmış olmayı her zaman çeviri uğraşımın en onurlu edimleri sayacağım

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları