Ahmet Cemal
Ahmet Cemal cemal.cemdost@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Aydınlanma Tehlikelidir …

09 Aralık 2013 Pazartesi

Hem de, çok!
Hele şu “Aydınlanma” denen illet, bir de bütün bir toplumun iliklerine işlemişse - yani örneğin “Tanzimat gibi, bir “ferman”ın buyrukları arasına sıkışıp kalacak yerde, her kul’un kendi iç aydınlanmasını gerçekleştirebileceği bir yoğunluğa erişmişse, eriştirilmişseve böylece de aslında kul’u kul olmaktan çıkarıp, görebilen birey’e dönüştürebilmişse -bakmakla yetinmeyip gören, gördüğü ile de yetinmeyip üzerinde eleştirel bir akılcılığın bilgiyi rehber edinmiş tüm gücüyle düşünmeyi alışkanlık edinmiş bireyler üretmeye başlamışsa-.
Bütün bunlar olsaydı gerçekten…” demiştim o akşam, televizyonda o gazeteciyi gördüğümde, “o zaman herhalde böyle bir suratla karşılaşmayacaktım …”
Mesleğin duayenlerinden” diye nitelendirilenlerden biriydi gazeteci. Yüksek lisansını “yandaşlık” konusunda yapmış, doktorasını da herhalde “yalakalığın incelikleri” üzerine kaleme aldığı bir tezle vermiş olan bir gazeteci.
Ve o suratı...
Onyıllar sürmüş bir yalakalık ve yağdanlık uygulaması nedeniyle, bütün bunların canlı reklamıymışçasına etten ve kemikten yapılma bir surata takılmış, hayır, belki bir zamanlar takılmış, ama şimdi çoktandır örttüğü suratla artık organik bir kaynaşmayı yansıtan tek bir gülümseme...
Yıllar boyunca, belki de bütün bir hayatın her anı boyunca, iktidar sahiplerinin yüzünden bir an olsun sapmamak için harcanmış onca çabanın sonucunda, gülümsemeden katılıp kalmaya geçmiş bir insanlık hali.
Aydınlanma gerçekleşseydi bu ülkede …” diye geçirmiştim o akşam aklımdan, “ben şimdi böyle bir suratla karşılaşmayacaktım”..
O surat, programda kusacağı utanmazca yalanları pekiştirsin diye, bir de “uzman” davet etmişti. Kendisinden yaşça epey genç, ama ileride yalakalıkta onu aratmayacağı “tilkimsi” olmasına çalıştığı -“tilkimsi” dedim, çünkü tilkilerin bakışları gerçekten zekâ saçar!- evet, “tilkimsi” bakışlarından daha bugünden belli bir uzman. “Duayen”, onu: “Yükseköğrenimini ülkemizin en seçkin üniversitelerinden birinde çok parlak bir derece ile tamamlamış genç bir akademisyen…” diye tanıtmıştı. Son yıllarda ülkemizin -hiçbiri dünyanın ilk iki yüz üniversitesi arasında bulunmayanyaklaşık yüz seksen üniversitesinden böyle “akademisyenler” bolca yetişiyordu.
Yalanlarını birlikte ve birbirlerini pekiştirerek sıraladılar.
Batı’nın ve dünyanın sürekli değişim halindeki yeni “konjonktüründen” bolca ve yeterince anlaşılmaz bir dil ile söz edip, bu konjonktürü göz önünde tutmadan meşru iktidar”ın yapabileceklerini ve yapamayacaklarını sıralamanın ne kadar yersiz” olduğundan söz ettiler...
Yersizdi, çünkü iktidar “meşru”ydu, yani “yasalara” göre iktidardaydı. O nedenle “yapamayacağı” bir şeyin de olmaması gerekirdi..
Peki, ya kanunların adalet düşüncesi ile bağdaşmayabileceği olasılığı? Ya yazılı yasaların yanı sıra yazılı olmayan, ama insan olmanın gereği olan yasalar?
Ha, onlar mı? Böyle konuların ancak Aydınlanma”da yeri vardı, ve bu ülkede “Aydınlanma” düşüncesi, tıpkı onun bir zamanlarki savunucusu Köy Enstitüleri gibi, ya da koyunlarının başında otlağa giderken torbasında öğlen yiyeceği peynir ve ekmeğin yanına “Antigone” metnini de koyan, enstitü öğrencisi küçük çoban gibi, çoktan silinip gitmişti.
Birileri silmişlerdi. “Aydınlanma” çok tehlikeli olduğu için…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları