Aydın Sorunumuzdan Alıntılar...

06 Mayıs 2013 Pazartesi

Bu da ne yazık ki bitmeyen konularımızdan. O nedenle, bir kez daha geçmişten alıntılar yapıyorum ve söze, çarpıcı bir örnek olacağını düşündüğümden, aydın-sanatçı ilişkisi ile başlıyorum.
Dünya sanat tarihinde, içinde yaşadığı ortamı, o ortamla bağıntılı yaşadıklarını ya da yaşayamadıklarını hiç umursamadan, yalnızca ithal konuları işleyerek gerçek anlamda sanatçı olabilene bugüne kadar hiç rastlanmadı. Üstelik böyle bir tutum -çoğu kez başvurulan yanlış nitelendirmenin aksine-, yabancılaşma diye de adlandırılamaz. Çünkü yabancılaşma, insanoğlunun kendi konumuyla ve ortamıyla bağıntılıdır. Kimse yaşamadığı, bu nedenle de bilemeyeceği bir ortama yabancılaşamaz.
Doğası gereği muhalif olan sanatçının yetişebilmesi, geniş ölçüde kendi ortamındaki aydınlar kesiminin yapısına da bağımlıdır. Sürekli düşünce üretme bağlamında kararlılık sergileyemeyen, kendini felsefenin, sanatın ve edebiyatın eğitiminden geçirmemiş olmasından ötürü “
Ben kimim” sorusunun yanıtını hep başkalarından duymak isteyen bir aydın kesimi, eleştirel düşünebilen muhalif sanatçı yetiştirebilecek bir ortam olamaz.
Bugün düşünce düzlemindeki temel sorunlarımız acaba nereden kaynaklanıyor? Sorunlarla yeterince hesaplaşamamaktan mı, yoksa onlara çoğunlukla yabancı markalı ve hazır çözümler aramaktaki inadımızdan mı? Bence her ikisinden de.
“Türk insanı” ya da “Türk halkı” söylemlerinin kullanılmaktan neredeyse eskitildiği bir ortamda, o insanın, o halkın içinden geldiği tarihsel süreci ve içinde yaşadığı koşulları öğrenmek için yeterince çaba harcamadan, yalnızca kaynağı belirsiz varsayımlar temelinde çözümler aramaya kalkmak, belki de ancak bu ortama özgü diye nitelendirilebilecek ve gerçek anlamda aydın tutumuna bütünüyle ters düşen bir yabancılaşmayı sergiliyor.
Ancak yabancıların tuttukları aynaların önünde kendilerini tanıyabilen ve tanımlayabilen bazı
“aydınların” kimlik sorunlarıyla, bütün Türk toplumunun olası kimlik sorunlarını özdeşleştirmeye çalışmak, Türk insanını hiç tanımamaktan başka bir şey değildir! Önce, toplumumuzun nereye varmasını istiyorsak oraya varması için kendi içimizde elimizden geleni yapmak; edindiğimiz bütün birikimleri önce kendi toplumumuzun eğitilmesine adamak; ürünlerimizi başkaları bizi beğensinler diye değil ama her şeyden önce birbirimizi dünyaya bakma biçimleri bağlamında zenginleştirmek için vermek; “Biz kimiz” diye bir soru varsa, bu soruyu önce kendi kendimize yeterince sağlıklı bir tutumla yanıtlamak; kendimizi yabancılara olmadığımız gibi tanıtmak yerine, kendimiz için nasıl var olmamız gerekiyorsa, önce bunu başarmak...
Aydının yolu, ancak bu dönüm noktalarından geçebilir.
Aydın, düşüncenin evrimini yadsımayan kişidir. Bu tanımın dışında kalanlar, birer aydın olarak eleştirilmeleri gerekenler değil, zaten aydın olamayanlardır ve düşüncenin evrimi bireyi tüm koşullanmışlıklarına karşın değişmeye zorladığı içindir ki, aydın olabilmek bunca güç bir iştir!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları