Anna Seghers'ten Güncel Alıntılar (2)

14 Eylül 2012 Cuma
\n

Geçen haftaki yazımda 20. yüzyılın en önemli Alman yazarlarından olan ve özellikle İkinci Dünya Savaşının arkasında bıraktığı ahlaki ve toplumsal yıkımı eleştirel bir bakışla konu alan romanlarıyla, öyküleriyle ve denemeleriyle ünlenen Anna Seghersten (1900-1983) söz etmiş ve yazardan, güncelliğini ne yazık ki! hâlâ koruyan alıntılar yapmıştım. Seghersin üzerinde en çok durduğu ve önemsediği konulardan biri de, Almanyada Hitlerin iktidara geldiği 1933 yılından savaşın bitimine kadar faşizmin ve öldürmelerin eğitiminden geçen kuşakların savaştan sonra yeniden insanca diye adlandırılabilecek bir yörüngeye nasıl oturtulabileceği idi. Seghers, bağlamda en sorumlu kesimlerden biri olarak sanatçıları işaret etti ve bunun gerekçesini de şu vurucu cümle ile açıkladı: Sanatın gücünü bildiğimiz içindir ki, sorumluluğumuz bu kadar büyük.

\n

Geçen haftaki yazımı, ülkemizin Güneydoğusundaki gençlerin de en aşağı otuz yıldır bir öldürme eğitiminden geçtiklerine işaret ettikten sonra, şu soru ile noktalamıştım: Peki onların, böyle bir eğitimin ardından nasıl bir eğitimle gerçek anlamda yeniden eğitilebileceklerini düşünüyor muyuz? Bu konuda sanatın nasıl bir rol oynayabileceğini sorguluyor muyuz?

\n

Ve hele, sorgulamayan bir toplumun kayda değer bir sanatının da olamayacağı gerçeği, biraz olsun kafamızı kurcalıyor mu?

\n

Anna Seghers, Sanatın Görevleri başlıklı ve 1944 tarihli, yani savaşın bitmesinden yaklaşık bir yıl önce kaleme aldığı denemesinde savaş sonrası Almanya açısından şu saptamayı yapıyor:Bugünün sanatçısı, faşizme kaymış gençliği korkunç bir çılgınlıktan, yalan düşüncelerden ve iktidar hırsı ile mekanik bir boyun eğme mekanizmasının içerisinde katılıp kalmış olan gençliğin kafasını bütün bunlardan özgür kılabilmek için gerekli saldırı noktalarını bulmak zorundadır Bugünün sanatçısı, Karl Marxın kendi döneminde benimsediği çıkış noktalarından yararlanmaktan asla ürkmemelidir: Yani Almanyanın içine yuvarlandığı aşağılanmayı aşağılanma bilincini güçlendirerek, politik bağlamdaki acizliğin bütün sonuçlarını, bütün göstergelerini acımasızca gün ışığına çıkararak gözler önüne sermelidir Burada sözünü ettiğim politik acizlik, sadece ulusa değil, fakat ulusun her bireyine sayısız ve çoğunlukla bilincine varılmayan etkilerle damgasını vurmaktadır…”

\n

Anna Seghers, hayatı boyunca hep politik ve militan bir sanattan yana oldu. Ona göre ister yazar, ister ressam olsun her sanatçı, Fransız yazarlarının bir buluşu olan dignité humainei (insanın saygınlığı) söyleminin içeriğini sürekli savunmakla yükümlüydü. Çünkü ister Bachın füglerinde, ister Goethenin Faustunda olsun, geçmişin büyük eserlerinde bu saygınlık varlığını hep belli etmiş ve savunulmuştu. Ancak Seghers, geçmişin bu eserlerine değindikten sonra, şu soruyu da sormadan edemez: Peki ama, bu kadarı bugünün katilleri ile haydutlarının kardeşlerine ve oğullarına insanoğlunun saygınlığının bir nebzesini olsun aşılamak için yeterli midir?Seghers, bu soruya olumsuz karşılık verdikten sonra, yapılması gerekeni tek cümlede özetler: Bundan böyle sanatçılar, kuşaklar boyunca köreltilmiş halka bölünmez ve yaralanamaz bireyin ne demek olduğunu eserleriyle anlatmakla yükümlüdürler…”

\n

Bu yükümlülüğü sanatın gücünü bildiği/bilmesi gerektiği için taşımak durumunda olan sanatçı, ırkçılıkla ilintisiz bir ulus kavramının çatısı altında toplanmış halkına, neyi düşünmesi gerektiğinin değil fakat nasıl düşünmesi gerektiğinin öğrenilmesinin insanın saygınlığı açısından önem taşıdığını eserleri aracılığıyla anlatmak zorundadır.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları