Adnan Dinçer

Yaptım oldu!

25 Haziran 2020 Perşembe

Mesleğe başlarken hevesimi kıracak ama beni kullanmak isteyenlere izin vermeyen içsel bir isyanım oldu! Çok erkendi. Göreve başlarken “Sana şu işi veriyorum ama yetkisiz çalışacaksın. Bilgi ve birikimini kimseye söylemeyeceksin” diyenlerle kavgam oldu. Çünkü herkese sunduğumuz bir işti futbol. Atom veya günümüzdeki kuantum fiziğinin gizli formülü olamazdı. O dönemin futbol dünyasında hayallerimizin adamları idolümdü. Hâlâ da öyle. Turgay Şerenler, Lefterler, Baba Recepler, Metin Oktaylar, Suatlar, Can Bartular, Charltonlar, Puskas, Koçis, Altafini, Pele, Cruyff, Di Stefano, Kopa, Hamrin ve benzeri yıldızlar yanlış yapmaz, hepimizin tabularıydı. Bu işin bir neferi olarak sadece onların güzelliklerini örnek vereceğim.

Eğitim yönlendirmesi yaparken kendi dünyamdaki yaratıcılığımı da kimseyi dinlemeden yeni bilgilerle süsleyerek amansızca çalışıyor, tepemdekileri de idare etmeyi, yaratıcılığım ve inancımla reklamsız yönetiyordum. Dünya futbolu Macaristan’ın çıkışı ile sarsılıyordu. İngiltere'de 6-3 ve Macaristan'da 7-1'lik galibiyetleri ile futbol dünyasını şaşırtan takım1956'da İnönü Stadı'nda bize 3-1 yenilince 20 yılı aşkın bu zafer sarhoşluğu ile toplumumuz şartlandı. Bizim galibiyetimiz ve sonrasındaki Macar ihtilali ile ülkesinden kaçan futbolcular sonucu bu ekol yıkıldı.

O Şeref Apak ve Hasan Polat gibi unutulmaz başkanlar sonunda Deplasmanlı Milli Ligi kurmuşlar ve böylece futbolumuzun yurt alanına yayılmasına destek vermişlerdir. Artık Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere deplasmanlı heyecan başlamıştı. O dönemlerde Sulhi Garan, Şazi Tezcan ve daha sonraları Doğan Babacan, Ertuğrul Dilek gibi hakemlerimiz futbol dünyamızın tek iletişim aracı radyo ile bağımlılık ve hayalimizi süsleyen toplumsal heyecanları yönetmişlerdir.

Meslek olarak görmedim

Benim için futbol sevgisi küçük lastik toplar ve bir iki müteşebbis anlayıştaki yapılarla, kulüpler ötesi mahallelerde dinamizm ve ilgi sağlamıştı. Genelde aileler, futbola iyi gözle bakmayan eğitimciler, okul ve dışarıda kötü imaj bırakan ve hatta "haylaz" damgası yiyen bir neslin içindeydim. Ancak her şeyi göze alan, hatta dayaklı okul ve aile tepkilere karşın o kürenin peşinden koşarken “futbol hastası” olduk. Ben bu sürecin içindeki çocuk olarak sarı defter yapraklarına bulabildiğim futbol resimleri ve notlarımı minik ellerimle yapıştırıp ailemden saklı arşivliyordum. İçimdeki futbol ateşi beni sahalara çekti ve o zaman kendi semtimde kurulan mini takımlara seçildim.

Mayamı aldığım bu özel ilgi beni futbolcu yaptı. Ancak onu meslek olarak hiç görmedim, "ki hala da öyleyim!" Birgün teknik adam olmak aklıma gelmedi hiç! Ancak farkında olmadan kendi çabamla formalar yapıyor, yıkıyor, boyuyor ve armalar dikiyordum. Annemin dikiş makinesinde gizli olarak. Çocukları çalıştırıyor, saha yapıyor, direk dikiyor, kireçle boş alanları çiziyor ve hatta benden büyükleri takımda oynatıyordum. Tuhaf bir saygınlık ve liderlikti benimki. Dolmabahçe Stadı'na Eyüp'ten yürüyerek gidip geldiğimi ve 125 kuruş olan duhuliyede benden büyüklerin sırtında maç izlediğimi hatırlıyorum.

Birçok yabancı kadroları ezbere bilirken derslerimin de iyi gitmesi sonucu gizli ve zor bir dünyada yaşıyordum. Futbolcu ve teknik adam olarak işin içine girdiğimde en çok torpilin geçtiği ve her türlü kayganlığın alemi olduğunu gördüm. Neler gördüm, neler yaşadım, onları anlatacak değilim ve en sonunda futbolun "asla futbol olmadığını" anladım! Yeni bir dünya seçip antrenör olmaya karar verdiğimde futbolcuydum. Ama diploma alıp ilk çalıştığım yerin "okul takımı" olması benim şansım oldu! İlk maçımdan sonra yuhalandım öğrencilerim tarafından! Yıllar sonra aynı öğrenciler beni omuzlarda taşıdılar.

Şampiyonluk yaşamak, yıldız futbolcu yetiştirmek beni asla doyurmadı. Çünkü futbol sadece "sahada" oynanmalıydı!

Futbolu geri istiyorum

Bu satırları yazarken haftanın puan cetveline bakarak futbolu arıyorum. Başarı ve kuralları işletenlerin zorda olduğu eleştiri yağmurunda “aynı kuralı daha önce niye değerlendirmedi” varsayımı çok şey ifade ediyor. Kimileri için futbol, bir meslek olmaktan çıkmış, çıkarcı ve acımasız ortamda medya sığınmacılığına dönmüştür. Masum taraftar kimliği artık yaralıdır. Golün puan kaptıran uzatmalarda gelmesi iki kulüp adına son haftada ayıp dolu tepkilere neden olurken suçlanan sadece hakemler oldu! O süreçte galibiyeti koruyamayan futbolcular veya tedbir alma yaratıcılığı olmayan kenar yönetimleri unutuluyor! Hatta nizami golün sayılmayıp bir kaç pozisyon sonra gelen golün VAR'a sığınılıp yok kabul edilmesi konuşulmazken. Kuralı nasılsa işleten suçlanmıştır. Gerekçe de “Daha önce hiçbir hakem bunu yapmadı" kavgasıdır! Bu arada bir yöneticinin sahaya inip son dakikada başarılı takımına sahip çıkmadaki “gösteri şekli” hiç hoş değildi!

Futbol adamı olarak futbolumu geri istiyorum. Sizin beni yok kabul etmeniz karşısında cevabım “Bu yanlışların içinde zaten olmazdım”dır. Son olarak tarihi hatırlatmam! Puan cetvelindeki “ilk üç sıra” gerçeğidir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Beşiktaş’a benzemek! 14 Nisan 2024
Bilen yönetsin! 13 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları