Adnan Binyazar

Okumaya geçiş

25 Ekim 2024 Cuma

Çocuğun kitaba yöneliminde, insanı şaşırtan durumlarla karşılaşıldığı oluyor. Öyle çocuk vardır ki ne annesi kitap okumuştur ne babası. Yedi yaşına değin kâğıt kokusu almadan büyümüştür. 

Öylesi de vardır ki gözü harfleri seçecek yaşa gelir gelmez, içinde ilkgençlik heveslerinin goncaları uç verir, kitabın engin denizlerinde kulaç atmaya başlar. 

Az sayıda da olsa çocukluğundan, ilkgençliğinden başlayıp yaşamı boyunca kitaplar arasında büyür, ergin yaşlara geldiğinde kitap dağlarının doruklarına okumanın bayrağını diker. Ben, kitaba dar koşullarda ulaşmış olsam da çocukluk yaşlarımın ilkgençliğe ulandığı dönemimde okuma, tutkuya dönüştü. Gerçekleri kavrama bilincine erince de yaşamım boyunca kişiliğimin bir parçası oldu.

KİTABA KARŞI 

Gözünü kitap dünyasında açan, anasının babasının kitapları arasında serpilip büyüyen bir çocukluk geçirmedim. Bunun tam tersine, kitap dendi mi beynine karıncalar üşüşen bir aile ortamında büyüdüm. 

Aile parçalanmasından dolayı 7-14 yaşlarında, yıllarca bir aşçıya çıraklık yaptıktan sonra, okula başlama olanağı doğduğunda, ilkokula, erdemli öğretmenim Nuri Onat’ın yardımıyla ilkokula üçüncü sınıfa başlatıldığımda 14 yaşındaydım. 16 yaşında da Diyarbakır’ın Ergani ilçesine 5 km uzaklıktaki Dicle Köy Enstitüsü öğrencisi oldum. 

Enstitünün, klasiklerden oluşan kitaplığı bana kitap cenneti olmuştu.

OKUMA TUTKUSU

Evimizdeki odanın tabanında kilim bir yana, çul bile yoktu. Salonlara, odalara döşenen halıyı, kilimi o dönemin yoksul çocukları hayal bile edemezdi. 

Odada, üstünde minderi, yastığı bile olmayan, dibinde farelerin cirit attığı tahta bir sedir vardı. O minicik yaratıklar kaşla göz arasında sedirin altından çıkar, kalabalığı görünce küçük deliklerine giriverirlerdi. 

Bu dönemde yaşadıklarımı anlatırsam okumaya yönelimin çevre koşullarıyla ilgili olmadığı, çocuğun algı düzeyiyle ilgili olduğu anlaşılacaktır. Okuma alışkanlığının zorla kazanılmadığı, ilginin insanın içinde doğduğunu, kitap dünyasında ilerledikçe anlıyordum. 

OKUMADA İLK EVRE 

Altı yaşlarındaydım. Arayış içinde kıvrandığım bir yaramazlık günümde, farelere özenerek derme çatma tahta sedirin altına ben de girmiştim. Sedirin altıntında sayfaları uçlarından kırpılmış bir kitap görünce, içeride fazla kalmamış, sevince kapılarak “Burada kitap buldum kitap buldum!” diye bağırarak sedirin altından fırlamıştım. 

Bulduğum kitap, gözü yaşlı nenemin, dert yüklü annemin, ağzından sözcükleri patlatarak çıkaran kadının umurunda olmamıştı. Oysa ben, Arap abecesiyle yazılmış kitabın kimi sayfalarında, karakalem resimler görünce kitabı okur gibi yapmıştım. 

Resimlerden birinde sarıklı bir hoca, oturduğu ağacın dalını kesiyordu. Öbür resimde ise dal kırılınca hocanın sarığı başından fırlıyor, kel kafası ortaya çıkıyordu. 

Nenem, hocaları öyle kutsal sözlerle anıyordu ki öbür insanlara göre ayrıcalıklı saydığım bu yaşlıların sarıklı doğduğunu sanıyordum. Hocayı sarıksız görünce gülmekten bayılmıştım. 

Akşam olup dayım işinden dönünce olayı gene gülerek ona anlattım. Dayım da güldü, ertesi gün, elinde bir alfabeyle döndü. “ABC” diye beni okutmaya başladı. 

Okumayı bir haftada sökmüştüm. O günden sonra kitap benim düşünme yoldaşım olmuştu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cinci hocalar 22 Kasım 2024
Sözün gücü 15 Kasım 2024
Kitap dünyası 8 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları