Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Suçlarının hesabını vermeden gitti

11 Eylül 2022 Pazar

70 yıllık hükümdarlığın ardından yaşamını yitirdi. 

Hayatı boyunca eşitsiz ve adaletsiz toplumsal yapıyı temsil eden monarşinin en tepesinde oturdu. Kraliyet ailesinin 2020/21 döneminde bir yılda harcadığı 102.4 milyon İngiliz Pound’luk bütçeyi halk vergileriyle ödedi. 

İnsanın dizginlenemeyen hırsının simgesi monarşi sisteminin gölgesine sığınıp ailesine tanınan ayrıcalıklarla hayatını sürdürürken halkın sırtında devasa bir kambur oldu.

Onunla da yetinmedi; İngiliz emperyalizminin kırbacını dünyanın her yerine savurup yoksul halkların sömürülmesine aracı oldu. Kolları, Güney Afrika’dan Hindistan’a, İrlanda’dan Filistin’e ve Malaya’ya, Fiji’den Ürdün’e, Kenya’dan Kıbrıs’a ve Jamaika’ya kadar uzandı. 

Kraliyet ailesi, üzerinde güneş batmayan imparatorluğun tahtına çökerken oturdukları taht, yoksulların ve sömürgeleştirdiği yerlilerin sırtına yüklendi.

İngiliz sömürgeciliğine karşı ayaklanan Yemen halkına şiddet uygulanırken; İngiltere, Süveyş Kanalı’nı millileştiren Mısır’ın lideri Cemal Abdülnasır’a karşı Fransa ile birlik olup saldırırken; Irak, kitle imha silahları yalanı ile ABD ve İngiltere öncülüğünde işgal edilip milyonlarca insan öldürülürken Britanya Kraliçesi II. Elizabeth tahttaydı.

KAPİTALİST SINIFIN AKTÖRÜ

İngiltere’de parlamenter sistem güçlü olduğu için, kraliyetin sembolik kaldığını düşünebilirsiniz; ancak kraliçenin Britanya emperyalizminin yayılmasında rolü olmadığını söyleyemezsiniz. Zira emperyalizm, sömürge “tebaasını” ehlileştirmek için şiddet kullanan bir diktatörlük olarak ilerler. 

Ayrıca monarşi, Britanya’da sanıldığı kadar güçsüz bir kurum da değildir. İngiltere’de bütün yasalar yürürlüğe girmeden önce kral ya da kraliçenin onayından geçer; monarşinin başındaki bu seçilmemiş “soylu” kişi, ordunun, yargının başkanı ve parlamentonun hükümdarıdır. Milletvekilleri, kraliçeye “biat yemini” ettikten sonra göreve başlayabilir. Birleşik Krallık, yasal olarak onun “tebaası” olarak tanımlanır. 

Trump’ın “yüce ve güzel bir hanımefendi”, Biden’ın “gurur kaynağıydı”, Putin’in “dünya çapında saygı gördü” diye andığı; ölümünün ardından Lübnan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Umman ve Kuveyt’in yas ilan ettiği Kraliçe II. Elizabeth, aslında işçi ve emekçi kesim için tam da Britanya Komünist Partisi’nin anlattığı gibidir:

“Bir kurum olarak monarşinin başarısızlıkları, kendi dokusuna işlenmiştir. Monarşi; imparatorluk ve sınıf egemenliği boyunca kapitalist sınıfın aktif bir aktörü olmuştur. Bu nedenle sosyalizm dediğimiz ilerlemenin ve eşitler toplumunun önünde bir engeldir. 

Elizabeth Windsor, yönettiği krallığı daha fakir, giderek artan gelir ve servet eşitsizliği, açık seçik vurgunculuk, vergi kaçaklığı (ki majesteleri bunun hakkında çok şey biliyor) ve Avrupa’daki vekâlet savaşı da dahil olmak üzere tüm hızıyla devam eden emperyalist faaliyetlerle baş başa bırakarak öldü. Önümüzdeki günlerde sesleri kısılacak olsa da zaman içinde işçi sınıfından milyonların cumhuriyet istedikleri netleşecektir.”

HAYVAN KATLEDEN ZALİM BİR AVCI

Kraliçe II. Elizabeth, düzenin muhafazakâr değerleri ve serbest pazarın istikrarı için çalışan feodal bir kurumun en yaşlı temsilcisiydi. 

İşlediği diğer suçların yanı sıra, bana göre asla unutulmayacak korkunç bir suçu daha vardı: Avcıydı.

Tanıdığım bir İngiliz gazeteci, dün sosyal medyada “Kraliçe hayvanseverdi!” diye paylaşım yaparak ağıt yakıyordu. 

Oysa onun sevdiği, corgi cinsi köpekleriydi; gerçekte zevk için eline tüfeği alıp çok sayıda hayvanı katleden kocası Philip gibi o da sayısız masum hayvanı zalimce katletti. Tilki avının yasaklanma kararının geri alınması için “soylu” ailesiyle birlikte büyük çaba harcadı. 

Gorbaçov gibi o da suçlarının hesabını vermeden gitti. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları