Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sivil toplum örgütü diye pazarlanan terör örgütü

15 Temmuz 2022 Cuma

Aradan altı yıl geçti. FETÖ, doğrudan iktidarı hedefleyen bir darbe girişiminde bulundu ve bu kanlı saldırının asıl mağduru halk oldu.

251 kişi hayatını kaybetti, 2 bin 194 kişi yaralandı. Eski AKP milletvekili Mazhar Bağlı gibilere de, TV’de, “İnsanlar 11. kattaki apartmanın üzerine çıkararak alçaktan uçan uçağa kafa atarak şehit oldular” demek kaldı...

21 Temmuz 2016’da ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) 18 Temmuz 2018’de sona erdi; yedi kez uzatılarak iki yıl sürdürüldü. Bu dönemde toplam 37 kanun hükmünde kararname çıkarıldı.

OHAL kararnameleriyle yapılan ihraçlarda çok sayıda insan da haksızlığa uğradı. Dönemin başbakanı Binali Yıldırım’a da, “Kurunun yanında yaş da yanmış olabilir” demek kaldı...

Özgürlükler kısıtlanıp muhalefet sindirilirken darbe girişimini bir “lütuf” olarak niteleyen AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ise, “15 Temmuz darbe girişimi de ülkemiz ve milletimiz için pek çok hayırlı gelişmenin kapısını aralamıştır” demek kaldı...

2004’TEKİ MGK KARARINA NEDEN UYMADILAR?

Bütün bunlar olurken, darbenin siyasi ayağı araştırılmayıp üzerine sünger çekildi. Yıllarca Gülen Cemaati konusundaki uyarıları sümen altı edenler, sanki zamanında bu paralel yapının üzerine gitmiş gibi beyanatlar vererek kendilerini temize çıkarmaya çalıştı.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, darbe girişiminden sonra, 17-25 Aralık öncesinde Gülencileri “bir sivil toplum kuruluşu” olarak değerlendirdiklerini söyledi ve şu açıklamayı yaptı: 

“Biz hiçbir şekilde onlarla (FETÖ) bir grup olarak, bir yapı olarak, bir terör örgütü olarak işbirliği yapmadık. Böylesine tehlikeli, böylesine saldırgan, böylesine kendi özel gündemlerine sahip ve birbirleriyle irtibatlı tehlikeli bir yapı oldukları 2013’ün 17 Aralık’ında ortaya çıktı. Ortaya çıktığında AK Parti olarak gerekli mücadeleyi verdik.”

Oysa “sivil toplum örgütü” diye topluma pazarladıkları bu dinci yapılanmanın tehlikeli olduğunu, laik Cumhuriyeti savunanlar en başından beri biliyor ve uyarıyordu!

Bu nedenle 2004’te dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in başkanlığında toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) “Türkiye’de Nurculuk Faaliyetleri ve Fethullah Gülen” konusu gündeme gelmiş ve bu gruba karşı bir eylem planının hazırlanması kararı alınmıştı. 

O zaman sormalı: 

Neden 2004 tarihli MGK kararına başbakan olarak imza koyan Erdoğan ve AKP’liler, 17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu nedeniyle Cemaat ile araları bozulana kadar MGK kararının tersine hareket ettiler?

Tersine diyorum çünkü kendi ağızlarından itiraf var. 8 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, “FETÖ’nün bizim zamanımızda büyüdüğü iddiasını ben reddetmem. 17 üniversite istediler, verdik; okul için yer istediler, verdik; ‘Türkçe Olimpiyatları’ dediler, ‘Tamam’ dedik, yurtdışında destek istediler, verdik; ne istedilerse verdik” dedi.

Demek ki 2004’te MGK’da ülkenin güvenliği için alınan karara onca yıl uymadılar.

ÖYLEYSE ISRARLA SORMAYACAK MIYIZ...

Parlamentoyu bile bombalayacak kadar terörle iç içe geçmiş bir örgüt haline gelen FETÖ’yü yıllarca kimler palazlandırdı?

Bu ülkede genelkurmay başkanı, bir terör örgütünün üyelerinin gizli tanıklığıyla müebbet hapse mahkûm edilirken, FETÖ devlet içinde örgütleniyordu. 

Amerikancı/FETÖ’cü generaller ve subaylar, önemli pozisyonlara atanıp Atatürkçüler devre dışı bırakılırken FETÖ örgütleniyordu. 

Cemaat’in operasyonel medya aparatı Taraf’ta dehşet verici kumpas iftiraları manşet yapılırken, FETÖ örgütleniyordu!

Demek ki, ABD emperyalizminin emrindeki bu İslamcı cemaat 17-25 Aralık operasyonunu yapmasaydı, ne istediyse verilmeye devam edilecekti. 

Hâlâ tarikatlarla iç içe siyaset yapanlar, olanlardan hiç ders almadı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları