Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sandığa götüren nefret

06 Kasım 2018 Salı

Amerika’da bugün Kongre ara seçimleri var. Bu seçimler, Amerikan siyasetinde, Başkan’ın izlediği politikaları halkın nasıl karşıladığını gösterir. Ayrıca iki yıl sonraki başkanlık seçimi üzerinde de etkili olur ama her zaman onun kadar heyecan yaratmaz. Ancak bu kez durum farklı.
Trump, 2016’da Başkan seçildiğinde kendi ülkesinde ve dünyada büyük bir şok yarattı. Sonrasında izlediği ırkçı politikalar ile de Amerikan toplumundaki kutuplaşmayı belirgin bir şekilde derinleştirdi.
6’sı Müslüman toplam 8 ülkenin vatandaşlarına seyahat kısıtlamaları öngören vize yasakları...
Meksika sınırına duvar örülmesi tartışması...
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması...
Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararı...
Zengin kesim için sağlanan vergi indirimleri...
Hasta Koruma ve Ekonomik Bakım Yasası’nı (Obamacare) yürürlükten kaldırma girişimi...
Bunlar başta olmak üzere birçok konuda yoğun tartışma yarattı Trump. Amerikalılar, ondan ya nefret ediyor ya da övgüler yağdırıyor. Bu iki grubun dışında kalan pek kimseye rastlanmıyor.
 
GWB’den Trump’a: Kutuplaşan Amerika
Benzer bir durumu, ABD’de yaşadığım yıllarda gözlemlemiştim. George W. Bush yönetiminde 2000 - 2004 yılları arasında yeni muhafazakârlığın yükseldiği dönemi anlattığım “30 Saniyede Bush” adlı kitabımda (Remzi Kitabevi, 2004) bundan söz ettiğim şu bölümü hatırladım.
“George W. Bush’un 2000’de ülkenin en tartışmalı seçimi sonucunda Beyaz Saray’a yerleşmesinden bu yana geçen dört yıl sonunda Amerika, daha önce hiç olmadığı kadar keskin hatlarla ikiye bölünmüş durumda: Muhafazakârlar ve liberaller. Bu iki grubun temsilcileri, hemen her konuda birbirine tamamen zıt iki farklı görüşü savunarak dişe diş bir mücadele veriyor. Sokaktaki satıcıdan üniversitedeki profesöre kadar herkes, 2004 başkanlık seçiminin önemini konuşuyor. Neden bu kadar önemli bu seçim? Çünkü bugün Beyaz Saray’da hem Amerika’yı hem de dünyayı, demokrasi yerine zorbalıkla yönetmek isteyen bir anlayış hüküm sürüyor.”
Aynı anlayış devam ediyor. Bugünkü seçimlerde, 435 sandalyeli Temsilciler Meclisi’nin tamamı, 100 sandalyeli Senato’nun ise yaklaşık üçte biri ve 36 vali yenilenecek. Trump yönetimi, göreve geldiğinden beri iki kanatta da üstün durumda ve bunu korumak amacında. Kongre’nin kontrolünü iki yıl daha ellerinde tutarlarsa, 2020’de avantaj sağlanacak.
Demokratlar ise hiç değilse bir kanatta öne geçip hem 2020 seçimi için hem de Trump’a yönelik soruşturmaları gündeme getirmek için güç kazanmak istiyor. Kamuoyu araştırmalarına göre Temsilciler Meclisi’nde üstünlüğü sağlama konusunda umutlular. Sonuçta bu seçimler, her iki taraf için de hayati.
 
‘Seçmen ol, Amerika’yı kurtar!’
Bu seçim sürecinde Demokratların en ciddi sorunu neydi biliyor musunuz? Seçmenlerin oy vermesini sağlamak! Bunun için Obama’nın yer aldığı esprili videolar çekildi; Leonardo Di Caprio ve Brad Pitt gibi Hollywood ünlüleri, seçmenlere “Oy verin!” çağrısı yaptı; “Seçmen Ol, Amerika’yı Kurtar!” kampanyaları düzenlendi.
2016’da seçimden iki hafta önce Gallup’un anketinde, Amerikalıların ancak üçte biri, oyunun doğru sayılacağını düşünüyordu. Sonrasında araya Rusya’nın seçime müdahale ettiği iddiaları girdi. Böyle bir ortamda seçmenleri oy vermeye ikna etmek kolay değil. Ama bir kesimde Trump’a duyulan nefret öyle yoğun ki oy vermeyenle arkadaşlığını keseceğini, ailesiyle artık görüşmeyeceğini söyleyenler var. Sonuçta toplumdaki kutuplaşma ve Trump yönetiminden kurtulma isteği işe yaramış görünüyor. 2014’teki ara seçimlerde 154 bin seçmen kayıt yaptırmışken, bu kez 800 binden fazla kayıtlı seçmen var.
Bunları yazarken aklıma geldi. Türkiye’de yaşanan seçim skandalları ve muhalefet partilerinin yarattığı hayal kırıklıklarından sonra acaba seçmenler sandığa gitmeye nasıl ikna edilecek? Yaklaşan yerel seçimlere dönük bir çalışma var mı? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları