Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ne yapacağız?

05 Nisan 2020 Pazar

Adalet için açlık grevi yapanlar varken, el uzatmak yerine görmezden gelmek...

2 gün önce yaşamını kaybeden Grup Yorum üyesi Helin Bölek aylardır özgürce sanatını icra edebilmek için ölüm orucuna yatmışken onu duymazdan gelmek... 

İşsizler kendini yakarken, hiçbir şey olmamış gibi davranmak...

Sokaklar evsiz doluyken, yüzlerce odası olan saraylarda yaşamak...

Geçmişte FETÖ ile bağlantısı olanlar serbestçe gezerken, hiçbir örgütle ilişkisi olmayan gazetecileri sadece muhalif oldukları ve gerçeği yazdıkları için hapsetmek...

Tecavüz ve cinsel saldırı suçlularına örtülü af getirirken, yazarları ve bilim insanlarını yargısız infaza mahkûm etmek...

Yüzlerce madenci açık ihmal sonucu canını verirken, bölgeye gidip acılı yakınlarını tartaklamak...

Emekçi karnını doyuramaz hale gelmişken, sürekli onlardan alıp sermayedara vermek...

Devlet kurumlarında laik kadroları tasfiye ederken, cemaat ve tarikat mensubu yobazlara yer açmak...

Dinci kadroları yargıya doluşturup yargıyı siyasallaştırmak...

Bilimi değil, hurafeleri referans almak...

Kadınlar sürekli erkek şiddeti yüzünden katledilirken, şiddetle mücadele için imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ni tartışmaya açmak...

Adalet ve özgürlük isteyen herkesi TOMA’larla susturmak...

Hayvan haklarını savunanları, çevrecileri “terörist” olarak görmek...

Kendi kendine yeten bir tarım ülkesini soğan, patates ithal eder hale getirip yabancı ülkelere bağımlı kılmak...

Kendi partisini desteklemeyenleri ötekileştirip yurttaşlar arasında siz-biz ayrımını pompalamak...

Öğretim Birliği Yasası’nı delik deşip edip çağdaşlaşmanın önüne set çekmek...

Hızlı tren facilarında, depremlerde, maden kazalarında insanlar sorumluların ihmalleri yüzünden canından olurken, “fıtrat, kader” deyip sıyrılmak...

Doğa yıkım sinyalleri verirken, yeryüzü cennetlerini ranta kurban etmek...

Hayvanlar sapıkların elinde oyuncak olurken, yasal düzenlemeyi ötelemek...

Birileri açken adı bile duyulmamış pahalı yiyeceklerle dolu davetler vermek... 

Yoksullar açıktayken dolaplar dolusu lüks giysi edinmek...

İnsanlar tarım ilaçlarından zehirlenirken, kendine özel organik üretim yaptırmak...

***

Yazıyı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğimde aklıma gelenleri herhangi bir sıralamaya tabi tutmadan art arda yazdım. Eklenecek çok şey var daha...

Bunları listeledim çünkü 11 Mart’ta koronavirüs salgını Türkiye’yi de esir aldığından bu yana, aklı başındaki herkes öfkeyle soruyor: 

Yetkililer neden diğer ülkelerdeki gibi yurttaşları en azından maddi açıdan rahatlatmıyor? Mesela İşsizlik Sigortası Fonu’nda birikmiş olması gereken yaklaşık 132 milyar TL’ye ne oldu? 

Neden dünyanın en fakir ülkelerinden Kongo’da bile korona salgını yüzündün elektrik ve su faturalarını devlet öderken, bizde yurttaşlara sadece faturaları internet üzerinden ödeyebilirsiniz diye mesaj gönderiliyor?

Neden İran İslam Cumhuriyeti’nde, Kâbe’de bile cuma namazları salgın hastalık yüzünden iptal edilirken, bizde Diyanet tek bir camide de olsa sürecek açıklamasını yapıyor? 

Neden en azından hastalığın ve ölümlerin yüzde 60’ının yaşandığı İstanbul’da sokağa çıkma sınırlanmıyor?

Neden gerekli önlemler anında ve topluca değil, taksit taksit alınıyor?

***

Herkes korona sonrasında olanlara şaşırmış gibi oysa bunların hepsinin yanıtı, girişte yazdığım bölümde...

Onca şey yaşandıktan sonra, bu iktidarın akılcı ve yurttaşı önemseyen bir tavır içinde olmasını gerçekten bekliyor muydunuz?

Bu ülke akılcılığı, mantık kurallarına göre hareket etmeyi, bilimi referans almayı çoktan bıraktı. 

Neden diye sormak yerine, artık ne yapacağız diye sormak lazım.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları