Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Bu kadarına da pes!’ diye diye 2023’e 3 kaldı

07 Haziran 2020 Pazar

Bu hafta TBMM’de yaşanan “vekil düşürme” darbesi o ana kadar var olan bir gerçeği teyit etti sadece..

TBMM, uzun süredir tek adam sistemi ile bypass edilmişti zaten. Egemenliği halk adına kullanması gereken bu kurum yasama yetkisini ve bakanlıkları denetleme yetkisini kullanamaz olmuş, bir kişinin iki dudağının arasından çıkacak talimatlara göre hareket eder bir hale gelmiş durumda.

Bir kişi tak diye emrediyor, parti devleti o emri şak diye yapıyor.

Yasama ve yargı üzerindeki bu baskı, Türkiye’de siyasetin alanını herkes için fazlasıyla daralttı. Sendikalar ve sivil toplum kuruluşları gibi muhalif siyasi partiler de siyasetin dışına itilmek isteniyor.

Bu baskı rejimi adım adım kurulurken, muhalefet hata üstüne hata yapıyor.

2018’de Kılıçdaroğlu, CHP’nin milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması konusundaki duruşunu “stratejik bir adım” olarak nitelemişti. “CHP siyasi tuzağa çekilmek istendi. Biz bu tavırla siyasi tuzağı bozduk” demişti.

Aslında o “stratejik adımla”, tuzağın içine kendileri de düştü. Anayasanın 83. maddesi açıkça ortadayken CHP’li Enis Berberoğlu ile HDP’li Musa Farisoğlu ve Leyla Güven’in milletvekilliklerinin düşürülmesi bunun kanıtıdır.

Hak ihlali konusunda Anayasa Mahkemesi kararı beklenmemiş, Saray’ın talimatı uygulanmıştır.

AKP Kırıkkale Milletvekili Ramazan Can, TBMM kürsüsünde bu hukuksuzluğu savunurken, “Biz, Cumhurbaşkanımızdan ve Genel Başkanımızdan seve seve talimat alırız. Bundan şeref duyuyoruz” diyerek bu gerçeği kayıtlara da geçirdi.

Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olmasının yarattığı kaos bir kez daha bu olayda görüldü.

***

Muhalefet partilerinin toplumu yakından ilgilendiren konularda verdiği hayati önergelerin nicedir reddedildiği TBMM’de çok açık ki Cumhur İttifakı geçit vermiyor! Eller iniyor, kalkıyor ama fark etmiyor; sonunda tek adam yönetimi ne derse o oluyor.

Ülkenin doğal varlıkları bir bir yağmalanırken TBMM bunu önleyemiyor.

İnsanlar açlıktan kendini yakarken TBMM çözüm oluşturamıyor.

Toplumun her kesimi adalet talebini haykırırken TBMM adaletsizliklere seyirci kalıyor.

Halkın acilen ihtiyaç duyduğu yasaların hiçbiri çıkarılamıyor.

Öyleyse Atatürk’ten tam bu noktaya parmak basan bir alıntı paylaşayım:

“Bizim çok korktuğumuz ve daima korkarak kendimizi koruyacağımız bir şey vardır ki, herhangi bir şahsın, daha ziyade herhangi bir heyetin diktatör yönetimine dönüşmesidir. Çünkü şahıslar gibi meclisler de diktatör olur. Ve Meclis’in diktatörlüğü şahısların diktatörlüğünden daha tehlikeli ve daha öldürücüdür.

“Bundan dolayı uzun süre iktidara sahip olmak için iktidarda kalan milletvekilleri yavaş yavaş kendilerini seçen milletin arzusundan, isteklerinden, duygu ve düşüncelerinden uzak kalır, arada ayrılık olur. Bir gün bakarsınız ki meclis başka türlü çalışıyor, milli istekler başkadır.” (Kaynak: Sadi Borak, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev, Demeç, Yazışma ve Söyleşileri, Kırmızı Beyaz Yayınları s.237)

***

Bana göre muhalefet, yasaların hiçe sayıldığı bu ortamda çoktan Meclis’ten çekilip sine-i millete dönmeliydi. Kılıçdaroğlu, “CHP sokağa çıksın istiyorlar. Bu oyuna gelmeyeceğiz” diyor. İktidarın demokratik hak arayışını “terör” olarak gösterme çabasını kabullenmek olmuyor mu bu yaklaşım?

O zaman vatandaş olarak şu soruları muhalefet partilerine sormak zorundayız:

Anayasanın ve yasaların sürekli çiğnendiği bir siyasi atmosferde toplum üzerindeki bu ağır ablukayı nasıl kaldıracaksınız?

Geçmişte AKP’nin kumpaslarına ortak olan siyasal İslamcılar ile liberallere yakınlaşmak...

Milletvekillerinin tweet atması...

Ve haftalık basın açıklamalarıyla sınırlı kalan bir muhalefetle bu başarılabilir mi?

Yıllardır “AKP iktidarının sonu geldi” diyorsunuz ama her seferinde koltuklarına yapışmak için bir yol, bir usulsüzlük icat ediyorlar.

“Bu kadarına da pes...” diye diye 2023’e 3 kaldı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları