Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tutsak anası

28 Temmuz 2024 Pazar

Sevgili okurlar, 

Bir hafta içinde çok değerli üç kültür ve sanat insanımızı, üç yazarımızı sonsuzluğa uğurladık. Türk edebiyatının, Türkçemizin mihenk taşlarından Ferit Edgü; bilim ile sanat arasında muhteşem köprüler kuran Erhan Karaesmen ve şair, romancı, felsefeci hocamız Afşar Timuçin bundan böyle bize bıraktıkları etkiler, birikimler ve eserleriyle yaşayacaklar. Ailelerine, yakınlarına, sevenlerine, okurlarına sabırlar diliyorum. 

Çok söylendi ama doğru: Bir dönem bitti. 

Bir anne soruyor: Beş tutsak neyin bedelini ödüyor? 

Dün, Gezi tutsaklarından belgesel sinemacı, insan ve ekosistem hakları savunucusu Mine Özerden’in annesi Halide Özerden’den bir mektup aldım. 80 yaşındaki emekli Almanca öğretmeni annenin mektubunu aşağıda olduğu gibi paylaşıyorum: Ve ben de onun gibi yetkililere, hocalara, hukukçularA ve içlerinde bir nebze vicdan taşıyanlara soruyorum: BEŞ TUTSAK HÂLÂ NEYİN BEDELİNİ ÖDÜYOR?

İşte, 26 Temmuz 2024 tarihli o mektup: 

“Boğucu sıcaklardan sonra yağmur serinlik getirdi. Gözüm gözyaşı gibi camda duran ve akan damlacıklarda... 

Çocukluğum, ergenliğim, gençliğim, anneliğim, meslek hayatım ve öğrencilerim damlacıklarda toplanmış, benimle söyleşiyorlar...

80 yaşımda Gezi tutsağı anası olmak galiba yüreğe akan en zor damla. İronik ama Taksim Meydanı’nda bulunmuş olsam da İstanbul’da büyüdüğüm ve yaşadığım halde, hayat mücadelesi içinde Gezi Parkı banklarında hiç oturmaya fırsatım olmamış. 

Her hafta Bakırköy Kapalı Kadın Ceza İnfaz Kurumu’ndaki kızımı ziyaret edeceğim çarşambaları iple çekerek yaşayıp gidiyorum. 

Taksim, İstanbul’umuzun önemli bir kültür merkezidir. Kanlı birçok olaya da şahit olmuş efsane anıtı ile tarihi bir alanımızdır. Yanı başındaki park ise insanların soluklandığı, çocukların oynadığı, dallarında kuşların cıvıldadığı ağaçlarıyla Gezi Parkı...

İstanbul halkı bu parkın betonlaşmasına karşı durdu. Anayasadan aldığı güçle direndi. Milyonlar parkın yok olmasına karşı yollara düştü.

O yıllarda merhum eşim kanser hastası olduğundan, onu bırakıp direnişe katılamadım. Televizyondan her gün takip ettim. Güvenlik güçlerinin sert müdahalelerini zaman zaman dehşetle izledim.

Kızım Mine, Taksim Platformu’nda çalışmıştı ama olayların alevlendiği sırada Fethiye’de bir lisan okulu yönetimindeydi. Bu durum avukatımız tarafından belgelendirilmiş ve mahkeme heyetine sunulmuştur.

Anayasal haklarını kullanan direnişçiler mağdur oldular. Gaz kapsülleri onca canlarımızı aldı. Yaralananlar, kör olanlar ciğerlerimizi dağladı.

Yürüyüşe katılan milyonlar arasından, nasıl münasip görülüp de seçilmişse, bir avuç kişi kovuşturmaya uğradı. Duruşmalar yıllar sonra başladı, beraat geldi ama mutluluk kısa sürdü. Sekiz kişi akla, gerçeğe aykırı mesnetsiz suçlarla yargılandılar. Üçünün yargılamaları tutuksuz sürüyor. 

Son yıllarda beni en çok şaşırtan: Olayların, bu beş tutsağın şahsında nasıl siyasi mecrada çekişme haline sokulduğu... Öyle gözüküyor ki Gezi olaylarının sebebi çoktan unutulmuş ve sonuçla bağlantısı koparılmıştır. İstanbul halkının direnişi, tarihi alanın betonlaşmasına karşı iken işlerin böyle bir siyasi mecraya evrilmesine şaşmamak mümkün değildir.

Park ağaçlarıyla, kuşlarıyla, banklarıyla orada dururken beş tutsak neyin bedelini ödüyor?

Park için protestolara katılan İstanbullulara sesleniyorum: Duyarlı olalım. Soralım, sorgulayalım. Sesimiz belki vicdanlarda yankılanır da mağduriyetimiz sonlandırılır.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Casus olmaya beş kala... 14 Kasım 2024
Yaşamak için okumak 10 Kasım 2024
Hak arama çığlığı 7 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları