Savaştayız! Hangi savaş bu?

30 Haziran 2024 Pazar

Temmuzun ilk haftası geldiğinde, içimde kapanmaz bir yara, yeniden yeniden kanamaya başlar. 

Ortaçağda değildi. 2 Temmuz 1993 günüydü. Henüz İslam dünyasından, Arap yarım adasından, Afganistan, Pakistan ve dünyadaki çatışmalı bölgelerden 10 milyon kaçak savaşçı ülkemize yerleşmeden önceydi. 

Türkiye Cumhuriyeti’ndeydi. Laik, demokratik ve hukuk devleti olduğunu sandığımız Türkiye Cumhuriyeti’nde. Sivas’ta... 

“Cumhuriyet, Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak”, “Ya İslam ya ölüm”, “Dinsizleri gebertin” diye haykıran, şeriat yanlısı yobazlarca başlatılan, sekiz saatin sonunda katliama dönüşürken o gün orada devletin ateşe, aleve ve yobazlara teslim ettiği, sadece Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne katılan, folklor ekibinin çocukları, yazarlarımız, şairlerimiz değildi. Yok edilen hukuk devleti anlayışı, yaşama hakkı, çağdaş uygarlığın değer yargıları, Cumhuriyetin temel ilkeleriydi. 

O gün orada katledilen 33 canımızın 4’ü 18 yaşından küçüktü. 7’si 18 yaşındaydı, 13’ü yirmili yaşlarındaydı. 

Suçlular, azmettirenler, körükleyenler, göz yumanlar, katilleri kollayıp koruyanlar, cezasızlıkla ödüllendirenler o gün bugün hesap vermedi. Bu hesap verilmedikçe 2 Temmuz yarası kanayıp duracak. 

***

Farkında mısınız, harıl harıl savaştan söz ediliyor, söz ediyoruz. Dışişleri bakanı, savunma bakanı müjde verirmiş gibi “Her an gelebilir”le eli yüksek tuttu. Sonra topa giren girene.

Dün Cumhuriyet’te Miyase İlknur harika bir yazı yazmıştı. Hele başlığı harikaydı: “Oley! Savaş çıkıyormuş” Müslüman Kardeşler, Hizbullah, Hamas, İsrail ile iktidarın flört durumlarını anlatıp “Savaşa bizim değil, AKP’nin hazırlıklı olduğunu”; savaşın AKP iktidarı için nasıl da can simidi olacağını söylüyor ve “Bundan iyisi Şam’da kayısı” diye bitiriyordu. Mutlak okuyun. 

ZATEN SAVAŞTAYIZ 

Şu son hafta Asya, Afrika, Latin Amerika ve Avrupa’dan gelmiş “Alternatif Nobel Ödüllü” kadınlarla bir arada oldum. (Bakınız: www. cumhuriyet.com.tr/yazarlar/zeynep-oral/alternatif-nobelciler) Buluşmadan ayrılırken şu başlıklar her şeyden daha çok önem kazanmıştı: Hepsini bir manşet altında toplayacak olsam başlık şu olurdu: “Biz zaten savaştayız” Dikkat dikkat: Politikacıların değil, insanların savaşından söz ediyorum. 

-Dünya nüfusunun çok az bir bölümü yeryüzünün tüm nimetlerinden yararlanırken çok büyük bir bölümünün açlıktan ölmemesi için verilen savaş bu. 

-Her gün erkeklerin, yakınlarındaki bir kadını, aşk, kıskançlık, inanç, kuşku, öfke, gelenek, töre, ahlak vb. nedeniyle öldürdükleri bir savaş bu. 

-Politikacıların oy/rant/ güç oranlarını çoğaltmak için çıkardıkları ve kendi çocuklarını asla yollamadıkları, çıkar ilişkileri doğrultusunda her gün karar değiştirdikleri bir savaş bu. 

-Hem dünya konjonktüründe hem ülkelerin kendi içlerinde, zenginlerle yoksullar arasında giderek büyüyen gelir uçurumunun yol açtığı bir savaş bu. 

-Doğanın ırzına geçilmesi, küresel ısınma, su kütlelerinin buharlaşması sonucu iklim mültecisi milyonların hızla çoğalmasını önlemek, tarım sektörünün toptan yok olmasını engellemek, açlığa ve susuzluğa mahkûm olmamak için verilen bir savaş bu. 

O ÇOCUKLAR BİRER SAYI MI? 

Evet buluşmamızda tekrar tekrar bu konular ele alındı. Yani... 70’lerde, 80’lerde, 90’larda, 2000’li yıllarda konuştuğumuz tartıştığımız şeyler. İnsanlık hiç mi akıllanmayacak? 

Dünyanın en gelişmiş 5. ekonomisine sahip Hindistan’dan gelen arkadaşımız Reema, konuşmasını yaparken, o sabah aldığı bir haberi paylaşırken gözyaşlarına boğuluyordu. Sorumlu olduğu Hindistan’ın güneyindeki köyde iki çocuk daha susuzluktan can vermişti. 

Kamerun’da gelen Martha ise teselli olarak kendi ülkesinde mart-mayıs arasında 50 dereceye varan sıcaklıkta 3 ayda yüzlerce çocuğu gömmek zorunda kaldıklarını anlatıyordu. 

Evet ne diyorduk? Trump mı? Biden mı? Ne anlamsız sorular. 

Tek yanıt var: İnsanlık hiç akıllanmıyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram mı demiştiniz? 23 Haziran 2024

Günün Köşe Yazıları