Yakup Kepenek
Yakup Kepenek yakupkepenek06@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Restorasyon’

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Hakkım yenmesin, bu köşede 28 Temmuz günü çıkan AKP Falcılığı başlıklı yazıda şöyle denilmekteydi: “… fal açmaya hiç gerek yok. AKP’nin başına kimin geçeceğini belirleyecek ana etken ideolojidir. Bu açıdan bakıldığında görüşleriyle, yazdığı kitap ve yaptığı konuşmalarla Dışişleri Bakanı Davutoğlu, davanın bayraktarı olarak bir adım öne çıkıyor.

***

Görevlendirileceği çok önceden belli olan Davutoğlu, seçilmiş cumhurbaşkanına sürekli sunduğu minnet ve diğer yapacaklarını bağladığı Allah’ın izni vurgulu konuşmasında başbakan olarak ülkeyi nasıl yöneteceğini özetledi.
Her yazı ya da konuşmanın bir anahtar sözcüğü olur, Davutoğlu’nun o konuşmasının anahtar sözcüğü restorasyon idi. Davutoğlu, AKP iktidarının başlattığı “büyük restorasyonun kesintisiz sürdürüleceği” sözünü verdi.
Latince-Fransızca kökenli olan restorasyon sözcüğü, geri verme, yeniden kurma ya da eski duruma/ durumuna getirme anlamına geliyor.
Türkiye’nin AKP iktidarıyla yaşamakta olduğu ve sürekli kılınmak istenen restorasyon ya da eski duruma getirme süreci birbirini tamamlayan üç ayak üzerinde duruyor: Düşünsel, dilsel ve fiziksel.

***

Düşünce düzeyinde yapılmak istenen, Türkiye’nin Osmanlı’dan başlayan ve Cumhuriyet ile taçlanan yenileşme ve çağdaşlaşma sürecinin, Davutoğlu’nun yıllardır ısrarla uygulamak istediği Panislamist görüşü ile restore edilmesidir.
Stratejik Derinlik adlı yapıtında, Türkiye’de yaşanan temel çelişkiyi, bu ülkenin geçmişte özgün ve uzun ömürlü siyasi düzen kuran bir medeniyetin (Osmanlı) merkezi olması ve bu medeniyet çevresinden başka bir medeniyet (Batı) çevresine katılmasından doğan uyum sorunu olarak gören Davutoğlu yaptığı bir sahur konuşmasında çözüm önerisini şöyle açıklıyor: “Bataklık diye andıkları Ortadoğu’dan büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracağız, Allah’ın izniyle..”
Davutoğlu’nun bu sözleri AKP’nin, özü teknolojik yenilikten uzak ilkel sermaye birikimi anlayışına da çok uygun düşüyor.

***

AKP iktidarıyla başlayan siyaset dilinin değişimi, Davutoğlu döneminde daha da ileri düzlemlere taşınmak isteniyor. AKP’de siyasi kararlar, artık doğrudan katılımla değil, istişare, yani danışma ile alınıyor. İktidarı ve muhalefetiyle katılımcılığı tamamıyla unutmuş olan demokrasimiz artık istişare demokrasisine dönüşüyor. İstişarenin derinliğini, genişliğini ve dolayısıyla sonucunu bir tek kişi biliyor; diğerlerine ve topluma da ortaya çıkan sonuca inanmak kalıyor! Seçilen cumhurbaşkanı, izlenecek yol ve yordamı nasıl saptayacaklarını açıklamak amacıyla kökeni fıkıh olan teamül kavramına başvuruyor. Bu arada, AKP’nin toplumu eskiye dönük yapılandırması, ilginçtir, mukaddes vazife değil de, Türkçe sözcüklerle kutlu yürüyüş diye sunuluyor.
Ana akım siyasetin dili ve buna bağlı olarak kültürü Osmanlıca ile restore edilirken, ona karşı başkaldırının dili de farklı olacak değil ya. Baksanıza, geçen dönemin Birinci Hanım’ı Gül, kapsamlı bir intifada başlatacağını açıklıyor; başkaldırı demiyor. Ancak, hemen bir gün sonra, Davutoğlu’nun adı açıklanır açıklanmaz onu ilk kutlayan eşi Cumhurbaşkanı Gül oluyor. Sakın bu intifada daha başlamadan havaya uçmasın?!

***

Fiziksel restorasyonun nasıl olacağını Davutoğlu ramazanın sonlarında yaptığı bir iftar konuşmasında açıkladı:
Bu ülkeyi idare edecek olan ya Ankara’da Hacıbayram Veli’nin, ya İstanbul’da Eyyüb el Ensari’nin, ya da Konya’da Mevlana’nın dizinin dibinde oturacak ya da başka yerde büyük zatların dizinin dibinde oturacaktır.
Bu çok oturaklı açıklamayı diğer AKP sözcüleri tamamlıyor. Çankaya Köşkü yerini Atatürk Orman Çiftliği’nde el konularak yapılan Ak Saray’a bırakıyor. Ülkenin asıl yönetim yerinin İstanbul olacağı da saklanmıyor.

***

Yazıyı, Davutoğlu’nun Cumhuriyetin değerlerini yerden yere vurmak için kullandığı kendi sözcükleriyle, o sözcüklerde tam da kendisini tanımladığını vurgulayarak tamamlayalım:
Toplumu, istediği anda, istediği kararla değiştirecek bir yığın olarak görmek bu sürecin dışında ve üstünde bir tavırla tek-boyutlu ve tek yönlü bir dogmatizme yönelmek neo-oryantalist bir tavırdan başka bir şey değildir. (Stratejik Derinlik, s. 563)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları