Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Yem borusu
Türkçe, deyimleriyle, kısa betimlemeleriyle zihnimizde zengin çağrışımlar oluşturan bir dildir. İşte görünüşü basit ama arka planı renkli mi renkli iki kelime: Yem borusu. Bu yazıda “yem borusu” deyiminin günlük yaşamımızda ne anlama geldiğini irdelemeye çalışacağım.
YEM BORUSU NE DEMEK?
Eskiden “Katana” adı verilen, top çekmekte kullanılan iri atlar gemiyle taşınırken yem verme öncesinde bir boru çalınır, atların sakinleşmesi üzerine aralarına giren seyisler onlara yem verirlermiş. Rivayete göre bir büyük denizin ortasında yem bitmiş. Atlar acıkınca tepinmeye başlamışlar. İri atların tepinmeleriyle oluşan titreşimlerin gemiyi batırma tehlikesi belirmiş. Kaptan akıllı bir çözüm üretip yem borusu çaldırmış. Atlar sakinleşmişler. Ancak bir süre geçmiş, bakmışlar ki yem gelmiyor, tekrar tepinmeye başlamışlar. Kaptan yine yem borusu çaldırmış, atlar yine sakinleşmiş. Bu yolla kaptan yem borusu çaldıra çaldıra gemiyi sahile ulaştırmış.
Rivayet o ki o günden sonra “Yem borusu çalma” sözü bir deyim halinde dilimize yerleşmiş. Çocukluğumdan hatırladığım kadarıyla birisi bir şey vereceğini vaat ettiğinde, yetişkinler bu vaadin bir oyalama, aldatma taktiği olduğunu düşünürlerse “Yem borusu çalıyor” derlerdi. Bu deyime yakın sayılabilecek bir başka deyim ise “Ağzına bir parmak bal çalmak” şeklindedir. Buradaki bal umuttur.
GÜNLÜK YAŞAMDA YEM BORUSU
Bir borçlu, alacaklısına ara ara “Sana olan borcumu da ödeyemedim, en kısa zamanda ödeyeceğim” dediğinde oyalandığını düşünen alacaklı, bazen gülerek bazen de asık bir yüzle “Sen bana yem borusu çalıyorsun” derdi.
Kadının erkeğe eşit kabul edilmediği geleneksel toplum yapısında erkeklerin kadınlara evlilik teklif etmeleri beklenir. Geleneksel yaşam tarzı, yavaş yavaş yerini yeni yaşam tarzlarına bırakırken evlilik teklifini erkeklerin yapması geleneği galiba en son vazgeçilecek gelenek olacaktır. Günümüzde çok modern gözüken kadınlar bile evlilik teklifini erkekten beklemektedirler. Bunun bir nedeni erkeğin hâlâ daha atak algılanması, diğer nedeni ise teklifin reddedilmesi durumunda kadınların erkeklere oranla daha fazla zedelenme ihtimallerinin bulunmasıdır.
Sonuçta evlenme teklifi erkekten gelir. Kadını bekleyen konumuna iten bu durum, bir türkümüzde “Zalımın oğlu alcem dedi almadı” şeklinde ifade edilmiştir. Anlaşılan oğlan kıza yem borusu çalıp durmuştur.
Evlilik konusunda ilk adımı atmaları beklenen erkekler bazen ayak sürüyerek çeşitli mazeretler ileri sürerler, örneğin “Sevgilim işlerimi yoluna koyayım, şu borçları kapatayım hemen evleneceğiz” derler. Bazen de erkeğin bir metresi vardır. Erkek metresine, eşinden boşanıp onunla evleneceği konusunda güvence vermiştir ancak bir türlü boşanmaz. Metresi “Karını ne zaman boşayacaksın?” diye baskı yaptıkça “Bir tanem söylemek için uygun zamanı kolluyorum, yakında boşanacağım” der. Bir türlü gerçekleşmeyen bu türden vaatler birer yem borusudur.
Aslında tüm oyalama taktikleri birer yem borusu sayılmalıdır. Örneğin uzun yolculuklarda sıkılan çocuklara anneleri sık sık “Bak geldik” derler. Bazen de özel sektörde patronlar çalışanlarına “Arkadaşlar düzlüğe çıkalım, zam konusunu konuşacağız” derler. (Oysa arazi engebeli, coğrafya enflasyonludur.) Sonuçta işyerinden eve, gücü yeten herkes yem borusu çalar birilerine.
Bazen de kişiler, yarı inanmış şekilde kendi kendilerine yem borusu çalarlar, kendilerini ikna etmeye çabalarlar. Özellikle 31 Aralık gecesi pek çok kişi, “Bu yıl sigarayı bırakacağım; kesin diyet yapacağım; ikinci bir dil öğreneceğim” şeklinde birtakım kararlar alır ancak bir yıl sonra aynı kararları tekrar almak zorunda kalır.
SİYASETTE YEM BORUSU
Çocukluğumda siyasetçiler “Yakında fiyatlar düşecek” dediklerinde çevremdeki büyüklerin “Yine yem borusu çalıyorlar” dediklerini hatırlarım. Büyükler, alttan alta kandırıldıklarını hissederlerdi ancak buna rağmen “Belki bu defa doğru söylüyordur” umuduyla seçimde oylarını yine böyle söyleyenlere verirlerdi.
Siyasetçilerin yem borusu çalmaları, insanların da buna inanmaları veya inanmış gözükmeleri ülkemize özgü değildir, dünyadaki pek çok ülkede, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, örneğin Güney Amerika, Afrika, Orta Doğu, Asya ülkelerinde sıklıkla rastlanan bir durumdur. (Bu noktada şunu belirtmek isterim: Eskiden Batılılar “Geri kalmış ülkeler” derlerdi. Bunun kaba bir ifade olduğunu fark edince söylemlerini kibarlaştırıp “Gelişmekte olan ülkeler” demeye başladılar. Bu yeni adlandırmayla bence bir tür yem borusu çalıyorlardı çünkü gelişmiş ülkeler aslında ötekilerin tam olarak gelişmelerini istemiyorlar, sadece “Bir gün siz de bizim gibi olacaksınız” diyerek oyalamaya, umut vermeye çalışıyorlardı. Eski adıyla geri kalmış, yeni adlarıyla gelişmekte olan ülkeler ise bu yem borusu karşısında, “Hadi hayırlısı” diyerek sakinleşiyorlardı.)
Üç kıtadaki gelişmekte olan ülkelerin yöneticileri, iktidarlarını sağlamlaştırmak, kişisel anlamda işlerini kolaylaştırmak için her zaman yem borusu çalmışlardır. Örneğin müjde adı altında, “Ülkemizde çok büyük altın rezervleri bulduk, yakında hep birlikte zengin olacağız” veya “Ülkemizde çok büyük petrol, doğalgaz rezervi bulundu, pek yakında çıkaracağız” demişlerdir. Süre bile vermişler, masallardaki gibi adeta “Üç zamanda” demişlerdir. Bunun anlamı, üç gün, üç ay, üç yıl, üç asırdır. Tarihin en büyük müjdesini Hitler vermiş, milletine “Size bin yıllık bir barış vaat ediyorum” demişti. Bence bu, tarihin en uzun soluklu yem borusuydu, savaştan bunalan Almanları bir ihtimal rahatlatmıştı.
PEKI NE YAPMALIYIZ?
Birilerinin, özellikle siyasetçilerin sizi kandırmasını, oyalamasını istemiyorsanız öncelikle okuma alışkanlığı edinmelisiniz. Eğitim sistemi sizi ezbere itse de düşünme becerinizi, yazılardaki, konuşmalardaki çelişkileri yakalama becerinizi geliştirmelisiniz. Boyutsallık yaklaşımında bilimsel farkındalık bulunduğunu belirtmiştim. Bu yaklaşım içinde olayları, görüşleri sorgulama, pozitif bilim mantığını kullanma vardır. Boyutsal düşünme konusunda kendinizi geliştirirseniz birileri tarafından kandırılma ihtimaliniz azalır. Tüm yem borularına inandıktan, yaş tahtalara bastıktan sonra bazıları, “Ben kandırıldım, elim kırılsaydı da oy vermeseydim” der. Bunların sayısı tarihte çoktur. Çok çalışkan ve disiplinli olan Almanlar bile, bir diktatörün tüm vaatlerine kanıp ülkelerini mahvettikten sonra “Biz kandırıldık” demişlerdir.
Gerçekten akıllı olan kişiler kendilerini başkalarının insafına, iyi niyetine teslim etmezler, ışık körlüğüne kapılmazlar, kanmama konusunda bilinçli ve dirençli olmaya çalışırlar. Balıklar oltaya gelebilirler ama oltaya gelmek insana yakışan bir davranış değildir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Kayserispor'dan Fenerbahçe açıklaması!
- Niğde'deki korkunç cinayetin arkasından yasak aşk çıktı!