Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Oğuz Kağan ve Fatih
Destanlar ve kahramanlık öyküleri günümüze ışık tutan çok güçlü anlatılardır. Ancak onları doğru okumak şartıyla.
Geçen hafta Ergenekon Destanı’na farklı bir bakış tarzıyla bakmaya çalışmış, Göktürklerin yeniden doğuşlarını anlatan bu destanda söz konusu yeniden doğuşun, bilimsel görüşten ve teknolojiden yararlanılarak gerçekleştirildiğini belirtmiştim. Göktürkler Ergenekon’dan, bir şamanın veya kâhinin yardımıyla değil, bilim insanı mantığına sahip bir demircinin yaptığı gözlem sayesinde, günün teknolojik üstünlüğünü kullanarak, demiri eriterek çıkmışlardı; önlerinde bir dişi kurt, bir kadın vardı ve komutanları her şeyi bilen, milletini tek başına yöneten bir lider değil, işbirliği yapan toplumuna önderlik eden Börteçin’di.
Bu yazıda da benzeri bir yaklaşımı izleyerek iki Oğuz Kağan efsanesini ve Konstantinopolis’in fethiyle ilgili bir rivayeti yorumlamak istiyorum.
Büyük bir Oğuz Kağan Destanı vardır, aşağıda sözünü edeceğim iki efsane muhtemelen orijinal destanın bir parçası değildir, ancak Oğuz Kağan’a atfedilerek halkın dilinde üretilmiş ve yaşatılmış hikâyelerdir. Toplumun dünya görüşünü yansıtması bakımından bence hâlâ önemlidir.
OĞUZ KAĞAN NE DEMİŞ?
(1): Rivayet o ki, düşmanları Oğuz Kağan’dan en güzel atını istemişler, o da savaş çıkmasın diye vermiş atını. Sonra bir cariyesini istemişler, yine vermiş. (Cariyeyi atla aynı düzeyde algılayan toplum görüşüne bir şerh düşerek devam edelim.)
Oğuz Kağan’ın bu tavrını milleti hayretle karşılamış. Ancak düşmanları bu sefer de Oğuz İmparatorluğu’nun en ücra yerinden, çok verimsiz küçük bir toprak istemişler, bunun üzerine Oğuz Kağan kıyam etmiş, düşmana savaş açmış.
Buna benzer bir başka efsane vardır. Bir zamanlar Türklerin yurdunda bir Bengü Taş (Bengitaş) varmış, Çinliler ölümsüzlüğün ve bereketin sembolü olan bu taşın Türk yurduna bolluk, bereket getirdiğini keşfetmişler ve satın almak istemişler. Kağan da, (Oğuz Kağan değil, bir başka kağan) taştır, işe yaramaz diye satmayı kabul etmiş. Çinliler büyük bir ateş yakıp taşı ısıtmışlar, sonra da üzerine sirke döküp çatlatmışlar, taşın parçalarını kağnılarla kendi ülkelerine taşımaya başlamışlar. Son parça da Türk yurdundan ayrıldığında; kurtlar, kuşlar, çocuklar ağlaşmaya başlamışlar ve büyük bir kuraklık baş göstermiş, Türkler yurtlarından göç etmek zorunda kalmışlar. (Dileriz bu efsane Misâk-ı Millî sınırlarımızda tekerrür etmez.)
Yukarıdaki iki efsanenin kıssadan hissesi şudur: Bir yurdun en küçük toprağı, tek bir taşı bile kutsaldır, satılamaz, hibe edilemez. Birileri, Ege’deki küçük adaların, adacıkların elimizden birer birer çıkmasına bakıp, sessiz kalabilir ya da “Canım bunlar çok küçük, üstelik kayalık” diyebilir. Diyebilir ancak bu hem Oğuz Kağan’a hem onun öğretilerini zihninde ve dilinde yaşatan halkımıza saygısızlık olur.
(2): Oğuz Kağan ölmeden az önce altı oğlunu yanına çağırır, birer ok verip kırmalarını ister, hemen kırarlar. İkişer ok verip kırmalarını ister, yine kırarlar. Verdiği ok sayıları arttıkça kırmakta zorlanırlar, sonunda ellerine bir deste ok verildiğinde kıramazlar. Babaları da onlara, “Evlatlarım, eğer bir deste ok gibi birlikte olursanız sizi kimse kıramaz, ama birbirinizden ayrılırsanız sizi tek tek kırarlar” der. Bu öğüdü bugün ne kadar tutabiliyoruz.
İSTANBUL’UN FETHİ
Bugün 29 Mayıs, Fatih Sultan Mehmet’in Konstantinopolis’i fethettiği gün. İstanbul’umuzun ve hepimizin yüzü aydınlansın. Bu fetihle ilgili bir efsaneyi paylaşmak istiyorum.
Belki gerçek belki değil, rivayete göre Konstantinopolis’in fethini izleyen günlerde hocalar, ilmiye grubu Fatih’e gidip, “Sultanım sizin şehri fethetmeniz için çok dua ettik” demişler. Fatih ise onlara, “Sağ olun, ancak bizim kılıçlarımızı ve toplarımızı da unutmayın” demiş.
Demiri eritip Ergenokon’dan çıkan Göktürkler gibi Osmanlılar da demiri eritip toplar dökmüşlerdi. Tarih güzeldir, ancak hatırlandığı ve ders alındığı sürece. Atalarının sözlerini ciddiye almayanları gelecek zamanlar da ciddiye almaz. Oğuz ve Bilge Kağanların, Yunus Emre’lerin, Fatih’in ve tarihimizin en büyüğü Atatürk’ün sözleri göğümüzde ve gönlümüzde bulunsun.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Ölüm nedeni belli oldu
- İstanbul'da metro yangını
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- Süper Lig'de yayın geliri dağılımı belli oldu!
- 'Vız gelir tırıs gider'
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- 'O saraya, ben davaya’