Altan Öymen

‘Alacakaranlık’tan aydınlığa doğru

15 Ocak 2025 Çarşamba

Pazartesi gününden itibaren İstanbul belediyelerinden biri daha hedefte. Beşiktaş Belediyesi. Bu yeni gelişme, beni daha da yakından ilgilendiriyor. Çünkü, Beşiktaş Belediyesi’ne bağlı mahallelerden birinde oturuyorum. Ayrıca uzun yıllar önceki, gençlik yıllarımda Ankara’da üye olduğum CHP’nin Çankaya ilçesindeki kaydım da İstanbul’a taşındığımdan sonra, artık Beşiktaş’ta.

Bu durumda, seçmen olarak pazartesi günümün büyük kısmı, konuyla ilgili yerlerde geçti: İstanbul’da Beşiktaş Belediyesi’nin önünde ve içinde. CHP Beşiktaş İlçe Örgütü’nün binasında ve Zübeyde Hanım Kütür Merkezi’nde.

Pazartesi günü sabah 5’ten itibaren, gazetelerdeki arkadaşlarımın artık “Alacakaranlık operasyonu” (Mustafa Balbay-Cumhuriyet), “Şafak gözaltısı” (Sözcü’nün manşeti) gibi adlarla tanımladığı eylemlerden biri daha yapılmış.

Beşiktaş Belediyesi’nin değerli başkanı Rıza Akpolat, sabahın 5’inde, 5.30’unda evinde aranmış. Sonra Balıkesir’de olduğu, hasta yatağındaki babasını ziyaret için oraya gittiği anlaşılınca, Balıkesir’de aranmış, İstanbul’a dönmek üzere yola çıkarılmış. İstanbul Emniyeti’nde ifadesi alınacakmış. Sonrası daha belli değilmiş. İstanbul’daki soruşturma belki biraz uzun sürebilirmiş.

Çoğu CHP’li olan ama bir kısmı da siyasette faal olmasa bile o gelişmeden çok rahatsızlık duydukları belli olan birçok kişiyle rastlaştım. Ayaküstü görüştüm. Şu izlenimi edindim: Bu ve benzeri gelişmelere tepkiler, giderek artıyor. “Alacakaranlık operasyonları”na paralel olarak artan ekonomik ve sosyal sorunlar da bunlara eklenince “hayatından memnun olan”a rastlamak mümkün değil.

Bu kısa görüşmelere her şeyi sığdırmak çok güç. Fakat gene de herkesin, dış tehlikelerden sağlık alanındaki olaylara, laiklikten uzaklaşmanın düşündürücü örneklerine, eğitimdeki sorunlara kadar pek çok konu var, pek çok kişinin gündeminde.

***

Dünkü salı günü ise benim “yazı yazma günüm”dü. Yakınlarım bilir, salı günleri beni pek aramazlar. Çünkü “haftada bir” de olsa uzun yıllar boyunca aşağı yukarı her gün yazmaya veya gazeteci olarak haber, röportaj, belgesel hazırlamak gibi benzeri işlerle uğraşmaya alışmış kişiler için bu, zamanla, vazgeçilemez bir alışkanlık haline geliyor. Rahmetli Çetin Altan, “Bu durum için ben yazı yazmadığım zamanlar (veya hapis ve yasaklılık günleri gibi “yazamadığım” zamanlar) için kendimi sabahları dişimi fırçalamamış gibi rahatsız oluyorum” derdi.

***

Haklıydı tabii. Ama ülkemizin bu zamanında bir başka durum var. Bir kere daha belirtmiştim, yazma imkânınız olsa da bazen bugünkü gibi insanın yazılması gerektiğine inandığı o kadar çok konu karşısında kalıyorsunuz ki sütununuzda bunların hangisine öncelik vereceğinize ve yeteri kadar yazabileceğinize kolay kolay karar veremiyorsunuz.

Bugünlerdeki durumda o seçimi yapmak giderek daha da güçleşiyor. Örneği işte son olay. Beşiktaş’taki “şafak operasyonu” sırasında rastlayıp da görüşme fırsatı bulduğum dostlarımın işaret ettiği sorunların çoğu, bana, üzerinde durulması ve sık sık hatırlatılması gereken konular gibi geliyor. Tabii, o sorunlara değinebilme imkânına sahip olan gazetelerin, televizyonların sayısının azlığı dolayısıyla o yayın organlarında çalışan meslektaşlarımızın o konuların hepsine yeterli yer bulmaları da güçleşiyor. 

Ama gene de şunu unutmamak gerekir: Bugünkü o pek çok sorunun hızla azalmasını ve ülkemizin yeniden, demokrasinin, adaletin, sağlıklı bir ekonomik ve sosyal düzenin gereklerini hızla yerine getirecek bir yönetime kavuşmasını sağlayacak yeni bir seçim zamanı giderek yaklaşıyor. Onu önlemeyi bugünkü iktidar güçleri başaramaz. Çünkü her yerde görülüyor: Milletimizin büyük kısmı, tüm engellemelere rağmen artık tüm gerçekleri görüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Barış süreci 8 Ocak 2025

Günün Köşe Yazıları