Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Boyutsallık - III: Ailede yeniyi keşfetmek
Boyutsallık, özetlenmiş açıklamasıyla bilimsel farkındalık, sadece bilim insanlarının değil, günlük yaşamda herkesin pozitif bilimin bakış tarzını kullanmasını hedefler. Boyutsallık eğitimi alan bir kişi, dünyadaki fiziksel boyutları fark eder, yanı sıra olayları yorumlamada farklı boyutların olabileceğini, farklı bakış tarzları bulunabileceğini düşünür.
Olaylara, sorunlara bilimin rehberliğinde bakabilmek için şu dört basamağa ihtiyaç vardır: Betimle, bilgi topla, tahmin et, kontrol et. Her konuda, meteorolojide de bu dört basamak geçerlidir. Bir bölgede kuraklık varsa şartların betimlenmesi, bilgi toplanması, o güne kadar bu konuda elde edilmiş bilgilerden de yararlanılarak geleceğin tahmin edilmesi ve yağmur yağdırılmaya çalışılması, olayı kontrol edebilmek için, uzun vadede ağaçlandırma, kısa vadede ise artıları ve eksileri olan yağmur bombasına başvurulması söz konusu dört basamağın kullanılmasına örnektir.
Bu bilimsel yaklaşımın dışındaki yaklaşımlar, iyi niyetli ancak sonucu belirsiz, ölçülebilirliği olmayan çabalardır. Televizyonda maç izleyenlerin totem kullanmaları da bilimsellikten, Boyutsallık’tan uzak bir davranıştır.
Makro ve mikro düzeydeki olaylara farklı açılardan bakmakta yarar vardır. Örneğin dünyada bu kadar çok nükleer silah olduğu halde bir nükleer savaş çıkmamasını bazıları siyasetçilerin ve askerlerin sağduyulu yönetimlerine bağlıyor. Ancak farklı düşünen uzmanlara göre bu silah bolluğunda savaş çıkmamasının nedeni iyi yönetim değil, sadece şanstır. Şimdi ailelerdeki birtakım olaylara, Boyutsallık kapsamında farklı açılardan bakmaya çalışalım.
AİLE KUTSAL MI?
Bir bakış tarzına göre aile kutsal bir kurumdur. Olabilir ancak her şey gibi bu görüşü de sorgulayabiliriz. Bazı sosyal bilimcilere göre aileye kutsallık atfedilmesi, tarih boyunca yönetenlerin, kralların, padişahların işine gelmiştir. Erkeklerin isyan etmelerini önlemenin en etkili yolu aile kurmalarını sağlamaktır. Karısı, çocukları bulunan bir erkeğin otoriteye isyan edip dağa çıkma ihtimali çok düşüktür. Bu yüzden eskiden bazı erkekler, “Viran olası hanede evladü iyal var” derlermiş. Bu ifade, “Eğer ailem olmasaydı zulme başkaldırırdım” anlamına gelmektedir.
Aileyi kutsal sayan bakış tarzına göre ailedeki en kutsal kişi annedir; anneler evlerinde oturup savaşlarda krala hizmet edecek oğlan çocuklar yetiştirmelidirler. Kutsallık şemsiyesi altında kadını ikinci sınıf insan olmaya iten bu bakış tarzı doğru mu? Bu durumda, aileye ve kadına kutsallık atfetmek yerine, annelerin de ev dışında çalışmalarını istesek, nasıl olur? “İyi de, çocuklara kim bakacak?” diyebilirsiniz. Doğurtan ve doğuran birlikte bakacak. Sonuçta ailenin kutsal olduğu fikrini, size empoze edildiği için değil, bizzat inanıyorsanız benimsemelisiniz ve ailedeki rol dağılımında adalet gözetmelisiniz.
ÇOCUK AİLEDEKİ EN ÖNEMLİ ŞEY Mİ?
Çocuk, elbette ki önemlidir ancak ailedeki tek öncelikli şey kabul edildiğinde ailenin dengesi bozulur. Aile bir bütün olarak iyi oluş hali içinde olmalıdır. Televizyonun olmadığı yıllarda bazı anne babaların, “Bu çocuk altı yaşına gelene kadar sinemaya, tiyatroya gidemedik” dediklerini hatırlarım. Bence bu tavır aşırı fedakârlıktır, aşırı fedakârlık ettiğiniz kişiye ise derinden derine kızmaya başlarsınız.
Anne baba olmak önemlidir ancak karı koca olmak da önemlidir. Bu bakış tarzıyla herkese, özellikle çiftlere benmari (bain-marie) yaşam tarzını öneriyorum. Yemeği sıcak suyun üzerine koyduğunuzda, kaynamaz, dibini tutmaz, soğumaz. Benzeri şekilde yaşamınıza, mesleğinize, ilişkilerinize, evliliğinize ilişkin heyecanı, bir tür benmari kullanarak sıcak tutmalısınız. Bazen ailece pikniğe gidebilirsiniz, ancak bazen çiftler çocuklarını güvendikleri bir kişiye bırakarak, kısa süreli de olsa baş başa kalabilmelidirler. Birkaç saatliğine bir kır kahvesine gitmek bile, ilişkilerini tazeleyecek, sıcak tutacak bir iklim yaratabilir.
MİSAFİRE İKRAM SINIRSIZ MI OLMALI?
Misafire, özellikle ülkemiz kültüründe çok büyük değer verilir. Güzel; ancak her şeyin aşırısı sıkıntı yaratır. Eskilerde, ayda bir kez misafir gelecek diye misafir salonları ayın geri kalan günlerinde evin hanımı tarafından ev halkına yasak bölge ilan edilirdi. Bu davranış işlevsel miydi?
Bir de aşırı cömert anneler vardı. Bazen bir misafir çocuk evin çocuğuna ait oyuncağı götürmek isterdi, misafir anne ise bırakmasını söylerdi. Tam bu sırada oyuncağın sahibi olan çocuğun dehşetli bakışları altında evin annesi misafir anneye, “Götürsün, götürsün” derdi ve misafir çocuk o oyuncağı alıp giderdi. Ev sahibi annenin davranışını, en hafif ifadeyle el malıyla beylik saymak mümkündür.
Diğerkâmlık, kibarlık gibi gözüken bu anne davranışı aslında çocuğa yapılan önemli bir haksızlıktı. Bazı yetişkinler -ki bunların sayısı az değildir- sevdikleri bir oyuncak küçükken misafir çocuklara verildiği için ileri yaşlarında hâlâ üzülmektedirler. Peki ne yapılabilirdi? Ev sahibi anne, “Götürsün” dememeliydi, misafir anne ise çömelerek çocuğuna şuna benzer şeyler söylemeliydi:
“Bak canım, eğer sen bu bebeği götürürsen kardeş üzülecek. Şimdi bu bebeği götürüp yerine koy, bir daha geldiğimizde yine oynarsın.”
Misafir çocuk bebeği yerine koymak için gittiğinde geç gelebilir, muhtemelen onunla bir vedalaşma süreci yaşayacaktır, bu yüzden büyükler acele etmemelidirler. Böyle davrandığımız zaman çocuklarımıza saygı göstermiş, onları ciddiye almış oluruz. Biz onları ciddiye alırsak onlar da bizi ciddiye alırlar.
ÇOCUKLAR İNATÇI, BENCİL VE HUYSUZ MU?
Bir bakış açısına göre çocuklar zaman zaman inatçılık, bencillik, huysuzluk edebilirler. Başka bir bakış tarzıyla baktığımızda ise böyle değildirler, evdeki ve okuldaki tüm disiplin sorunları aslında bir imdat çağrısıdır. Bir çivi yazısını doğru okur gibi onların sorunlarını doğru okumalıyız.
İnatçı gibi gözüken üç yaşındaki bir çocuk aslında inatçı değildir, özerk bir varlık olduğunu kendisine ve çevresine ispatlamaya çalışmaktadır. Kaldı ki duvarla inatlaşılmaz, inatlaşmak için iki taraf gereklidir. Eğer çocuğunuz sizinle inatlaşıyorsa muhtemelen siz de onunla inatlaşıyorsunuzdur.
Birçok anne çocuğu oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmadığı için üzülür. Niçin paylaşsın? Çocuğun elindeki tek malvarlığı o bebektir. Siz arabanızı komşunuzla paylaşıyor musunuz? Üstelik belli bir dönemde oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmayan küçük çocuklar biraz büyüdüklerinde paylaşacaklardır.
Bazen de çocukların anlam veremediğimiz hırçınlıkları olur. Örneğin boşanma veya ölüm durumunda geride kalan eş feryatlar içinde yas tutarken, çocuk sakin kalır. Herkes onun olgun davrandığını zanneder. Ancak bir süre sonra geride kalan eş sakinleştiğinde çocuk hırçınlaşmaya başlar. İnsanlar buna anlam veremezler. Aslında çocuk yanındaki büyüğüne kendi dilince adeta şöyle demektedir: “Sen alevli şekilde yasını tutarken ben sakin kaldım, üzülmen için sana izin verdim. Senin yasın hafifledi, şimdi sıra bende, sen de bana izin vermelisin.” Yeterince okumasaydık, olaylara farklı bakış tarzlarıyla bakmayı beceremeseydik bu çocuğu nasıl anlardık?
Not: Yukarıdaki örnekler anne babaları üzmemeli; onların sayılabilir miktarda hataları, sayılamayacak kadar çok artıları vardır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Kayserispor'dan Fenerbahçe açıklaması!
- Niğde'deki korkunç cinayetin arkasından yasak aşk çıktı!