Ülkü Tamer

Bir Bayram Anısı

27 Ekim 2012 Cumartesi
\n

\n

Çocukluğumda en sevdiğim, yüreğim kıpır kıpır beklediğim bayramlar Şeker Bayramı ile Kurban Bayramıydı. Öteki bayramlardan daha uzunlardı çünkü, sinemalar dörder film oynatırlardı, babam da bayram hediyeleri alırdı.\n

\n

Ama belki de en önemli neden, Çukurbostanda bayram yeri kurulmasıydı. Atlıkarınca, döner dolap Çocukluğumun en coşkulu şenliği.\n

\n

Bayram yerine Şükrü Ağabey götürürdü beni. Babamın en sevdiği çalışanı. Tezgâhının başına astığı bir resmi hiç unutamam. Taşbaskısı bir resim. Bizim o yaştaki ressamlığımızdan belki yarım gömlek üstün bir ressamın çizdiği tombul bir kadın resmi. Altında koca harflerle Dünya Güzeliyazıyordu. O yaşta bile merak ederdim: Onu kim Dünya Güzeli seçmiş? Olacak iş değil. Ama Şükrü Ağabeye sormaya utanırdım.\n

\n

***\n

\n

Bir Kurban Bayramı sabahı Şükrü Ağabey erkenden damladı. Doğru Çukurbostana. Bayram yerine. Atlıkarıncaya bindim önce. Sonra motosiklet gösterisine gittik. Ahşaptan yapılmış dev bir silindir. Yüksek mi yüksek. Merdivenle tepeye tırmanıyoruz. Öteki seyircilerle birlikte. Silindirin içindeki boşlukta bir motosiklet. Sürücüsü geliyor. Sonra yüreğimizi ağzımıza getiren gösteri başlıyor. Silindirin içinde yerçekimine meydan okurcasına dönüyor da dönüyor motosiklet. Sürücüsü yüzünü Türk bayrağıyla kapattığı zaman başlıyoruz alkışlamaya. Gösterinin sonu. Sanki motosikleti biz kullanmışız gibi soluk soluğa iniyoruz silindirden. \n

\n

Sonra yine atlıkarınca. Arkasından kahvede Hacivat seyredeceğiz. Karagöz demezdik Antepte. Hacivat derdik.\n

\n

***\n

\n

Atlıkarıncadan inince çıkşağı satan bir adam ilişti gözüme. Çıkşağı. Yoyo. Ama yoyoyu bilmezdik biz. Çıkşağı derdik. Yıllar sonra öğrendim. Çıkşağı, çık yukarı in aşağının ilk ve son hecelerinden üretilmiş bir sözcükmüş. Başka kentlerde satılan yoyolardan farkı, tenekeden yapılmış olmasıydı.\n

\n

Babamın verdiği bayram harçlığıyla bir çıkşağı aldım hemen. Başladım çevirmeye. Öyle yukarı-aşağı yok Onu herkes yapar. Ben bu işin ustasıyım. İleri fırlatıp çekiyorum.\n

\n

Fırlattım çıkşağıyı. İpi çürükmüş meğer. Gitti çıkşağı, biraz ötedeki, benden bir-iki yaş büyük bir çocuğun kaşında patladı.\n

\n

Elini alnına götürüp yere yığıldı çocuk. Kan akıyor.\n

\n

Eyvah dedim içimden. Şimdi dövüşeceğiz. Beni dövebilecek birine benzemiyor, ama olsun. Rezillik.\n

\n

Şükrü Ağabeyle koştuk yanına. Çocuk şöyle bir doğruldu. Bana baktı. Sanki kaşı yarılan o değil de, benim. Başladı teselli etmeye: Ziyanı yok. Bir şey olmadı. Kanar, geçer. Aldırma.”\n

\n

***\n

\n

Ayrıldık. Doğru Hacivata. Küçük kürsülere oturduk. Biraz sonra omzuma bir el dokundu. Kafamı kaldırıp baktım. Biraz önce yaraladığım çocuk. Yanıma ilişti. Nereden bulduysa bir pamuk koymuş kaşının üstüne. Bir eliyle onu tutuyor.\n

\n

Gülümsedi. Az önce tanıştık ama adını bilmiyorumdedi.\n

\n

Benim adım Ülküdedim.\n

\n

Elimi uzattım.\n

\n

Benim adım da Onatdedi.\n

\n

Yıllar sürecek sıcak bir dostluğun başlangıcıydı bu.\n

\n

Onatla. Onat Kutlarla.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları