Turgay Fişekçi
Turgay Fişekçi turgay@fisekci.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kim Van Gogh Olmak İster?

11 Ocak 2012 Çarşamba
\n

\n

Tabloları dünyanın dört bir köşesinde milyonlara satılan, yapıtlarının sergilenmesi için özel müzeler kurulan, hayatı türlü sanat ürünlerine konu olan, adını yeryüzündeki hemen herkesin bildiği bir sanatçı olmayı kim istemez?

\n

Ya bu parlak görünümün arkası? Sanatçının zorluklar ve acılar içinde geçen yaşamı unutulmalı mı? Yalnızca hüzünle anılacak bir geçmiş midir bu yaşam yoksa pek çok sanatçının yaratıcılıklarına koşut seyreden trajik öğeyle bütünleşmiş bir yaratıcılık serüveni mi?

\n

Sanat tarihinin en ilginç kişiliklerinden biri olan Van Goghun deha ile delilik sınırında gidip gelen, çok sayıda yürek paralayıcı öğenin bir arada bulunduğu trajik yaşamını, insanın içinin burkulmadan izleyebilmesi çok zor.

\n

Yalnızca otuz yedi yıl süren (1853-1890) bir yaşam. Resim yaptığı son on yılında iki bin yapıt veriyor. Hollanda yıllarında, kuzeyin karanlık dünyası yansıyor resimlerine.

\n

1886’da Parise gelip kardeşi Theonun yanına taşınmasıyla İzlenimci ressamların renkli dünyasından, Japon sanatının inceliklerinden etkileniyor. Sonra da, ömrünün son iki yılını geçireceği ve en ünlü yapıtlarını vereceği Güney Fransaya iniyor. Akdeniz ışığı ve doğasıyla tanışıyor. Sarı tarlaları, yıldızlı gökyüzünü resmediyor.

\n

Bütün yaşamı boyunca resimleri satılmıyor. Ağabeyi Theonun gönderdiği kısıtlı para ile yaşıyor.

\n

Van Goghtan geriye, resimleri dışında bir de ağabeyine yazdığı mektuplar kalıyor. (Theoya Mektuplar, Türkçesi: Pınar Kür, Yapı Kredi Yayınları).

\n

Bu mektuplar, sanatçının trajik yaşamının güncesi gibidir. Oradaki satırlarda görürüz her gün çekilen acıların boyutlarını.

\n

***

\n

Günümüzün ticaret hayatıyla bütünleşmiş sanat dünyasında, büyük paraların döndüğü televizyon dizilerinden toplumun geniş kesimlerine yansıyan görkemli yaşam biçimlerine bakınca herkes sanatçı olmak isteyebilir.

\n

Ama büyük sanatları var eden unsur trajedidir çoğu zaman. Dostoyevskinin borçlar ve hastalıklar içinde geçen hayatı, Nâzım Hikmetin on beş yılını nedensiz yere hapiste, kalanını yurdundan uzak geçirmek zorunda kalışı, “Vedalaşmaların İlmini Yaptım Ben diyen Osip Mandelstamın tutuklanıp gönderildiği Sibiryada ölmesi kimin aklına gelir?

\n

Sanatçı ile yaratı arasındaki trajik ilişki, mutlaka yaşamda çekilen zorluklar, karşılaşılan sıkıntılarla sınırlı değildir. Sanatçının başında hiçbir günlük sıkıntı olmasa da, yaratı süreci, dünyayı anlama, yeniden yorumlama, insanlara söylenmemiş biçimlerde sunabilme çabası başlı başına trajik bir serüvendir. Bu uğraştan başarıyla çıkabilmiş bütün sanatçıların yaşamlarını bu trajik unsur belirler.

\n

***

\n

Hakan Gerçek, iki yıldır oynadığı W. Gordon Smithin yazıp Ülkü Tamerin dilimize çevirdiği Van Gogh oyunundaki yorumuyla sanatçının yazgısını, bireysel bir öykü olmaktan çıkarıp herkese yönelik bir seslenişe dönüştürüyor. Bütün sanatçıların içindeki o acıyı izleyenlere başarıyla yansıtıyor. Sesiyle, soluğuyla bir Van Gogh görüyoruz karşımızda. Görmekle de kalmıyor, sanatın yalnızca parlakdünyalar olarak sunulduğu günümüzde, onun gerçek, derinvarlığıyla da karşı karşıya geliyoruz.

\n

Van Goghta yalnızca bir tiyatro oyunuyla değil, geçip giden hayatın kalıcı değerleriyle de yüz yüze getiriyor bizi Hakan Gerçek.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüz Yıl Önce Balkanlar 26 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları