Turgay Fişekçi
Turgay Fişekçi turgay@fisekci.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Angelopoulos'un Ardından

01 Şubat 2012 Çarşamba
\n

\n

\n

\n

Çağımızın sinemasını sinema yapanlardandı, geçen hafta yeni filminin çekimi sırasında bir motorsikletin çarpmasıyla ölen Theo Angelopoulos.\n

\n

Sonsuzluk ve Bir Gün gibi, yapıtlardaki sonsuzluğu bırakıp ayrıldı sıradan bir günde dünyamızdan.\n

\n

1980 sonrası Sinematek kapandığında, yersiz yurtsuz kalmıştı sinema sanatına gönül verenler. İmdada İKSV yetişmişti, sinema günleri ile. Çağdaş sinemanın pek çok ustasının yanı sıra, önce Nostaljisi ile Tarkovski, ardından da Mavi, Beyaz, Kırmızı üçlemesiyle Kieslovskiyle tanışmıştık bu dönemde. Tarkovskinin 1986da sanki filmlerindeki umutsuz bakışın bir yansıması gibi erken vedası, ardından Kieslovskinin aynı yazgıya uğramasıyla şiirsel sinemanın temsilcileri öksüz bırakmıştı sevenlerini.\n

\n

Neyse ki çok geçmeden Sinema Günleri, bizlere Angelopoulosı armağan etti. Kumpanya, Arıcı, Kiteraya Yolculuk, Puslu Manzaralar Bu sinemacının sinema diline, aydın duruşuna hayran kalmamak elde değildi. Çoğu filminde ışıklar yandığında yerimden kalkacak gücü bulamamıştım kendimde. \n

\n

2000 yılında, 19. İstanbul Film Festivaline konuk olduğunda Marmara Otelindeki basın toplantısına gitmiştim. Sabah 10daki toplantıya kahvenin yanına yaktığı sigara ile başlamıştı. Yüzünden, sesinin tınısından filmlerindeki dünyaya ilişkin izler arıyordum.\n

\n

Birkaç filmini izleyenin tutkunu olacağı bir sinema dili vardı. Şiir gibi, imgeler çevresinde örülen, izlerken neredeyse görüntülerin soluk alıp verişlerin duyumsandığı bir dil. \n

\n

Bu özgün anlatım diliyle, çağdaş bir aydın tavrıyla yüzyılının tarihini yazmaya girişmişti Angelopoulos. Yaşadığı coğrafyanın tarihsel yazgısı, bu süreç içinde kimliğini ve özgürlüğünü arayan bireyin yaşadıkları. \n

\n

Tarihsel akışla tek tek insan yaşamlarını bu denli ortak bir öykü içinde birleştirebilmek belki de Angelopoulos sinemasının en önemli yanı. Bir ülkenin tarihini anlatan bir film aynı zamanda tek bir insanın tarihine de dönüşebilmekte. Dahası bu sinema, yalnızca beyaz perdede izlenen bir öykü olmaktan çıkarıyor sinema sanatını. Bir sanat dalıyla bir insan arasında ne denli yoğun bir ilişkinin kurulabileceğini, birinin ötekinin varlık nedeni, birbirinin yansıması olduğunu gösteriyor.\n

\n

Bir konuşmasında bütün filmlerinin temelinde yer alan günümüz dünyasına bakışını şöyle açıklıyor:\n

\n

Epey hazin bir yüzyılın sonuna yaklaştığımızı düşünüyorum. Yüzyıl başladığında o kadar umut ve hayal vardı ki: daha iyi bir dünya, daha fazla adalet, insanlar arasında daha fazla anlayış umudu. Bugün çevrenize baktığınızda her zamankinden çok engeller, sınırlar ve karşılıklı anlayışsızlık görüyorsunuz. Teknik düzeyde iletişim devasa boyutlara ulaştı. Bunun büyük bir farklılık yaratması gerekirdi ama o da korkarım sadece hayal. Gerçek iletişim yok gibi.\n

\n

Bunca iletişim ortamında insanı iletişimsiz bırakan bu garip dünyada insanı aptal yerine koyan vizyondakilergelip geçecek, Angelopoulosun her izleyişte yeniden zenginleşip insanlaştığımızı duyuran filmleri aramızda olacak. Bunu söyleyen de yine o: Dünyanın şu anda sinemaya her zamandan daha çok ihtiyacı var. Yaşadığımız çürüyen dünyaya belki de en son direniş formudur sinema.\n

\n

Tarkovski, Kieslovski ve Angelopoulosun dünyamızdan ayrılmasıyla sinema sanatı için bir dönemin kapandığı söylenebilir belki ama son yıllarda sinemamızda gözlenen yeniden doğuş sürecinin dünya sinemasına yeni bir soluk getirebileceğini söyleyebiliriz. Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Özcan Alper gibi yeni kuşak yönetmenlerimizin özgün anlatım dilleri ve insani sinemalarıyla söyleyecekleri daha çok şey olduğuna inanıyorum.\n

\n

\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yüz Yıl Önce Balkanlar 26 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları