Sungu Çapan

Bu filmin ‘kötü’sü kilise...

09 Mayıs 2014 Cuma

İstanbul Film Festivali’nin açılışını yapan, Stephen Frears filmi ‘Philomena-Umudun Peşinde’ gösterimde

Ama alabildiğine insancıl filmin asıl çekiciliği, başrolü üstlenmiş Judi Dench- Steve Coogan ikilisinin filmi sürükleyen, seyircinin gözünü alamadığı çok başarılı oyunlarından da kaynaklanıyor.

1950’lerin tutucu İrlandası’ndaki küçük Roscrea kasabasında düzenlenen bir panayırın lunaparkında akşam vakti rastladığı, hiç de tanımadığı bir gençle sevişerek hamile kaldıktan sonra ailesi tarafından bağnaz rahibelerce yönetilen bir manastıra teslim edilen, doğurup Anthony adını verdiği oğlan daha 3 yaşındayken elinden zorla alınıp zengin bir Amerikalı çifte evlatlık olarak verilen (daha doğrusu satılan) ve acısını yıllarca içine gömerek hemşirelik yapan, artık 60’lı yaşlarındaki Philomena Lee’nin (Judi Dench) bu sırrını kızı Jane’e (Anna Maxwell Martin) açmasıyla başlıyor “Philomena- Umudun Peşinde”.
Jane de durumu, mesleki açıdan çalkantılı bir dönem geçirmekteki eski BBC muhabiri, Oxford eğitimli tanınmış gazeteci-yazar Martin’e (Steve Coogan) aktarınca bu konudan çok ilgi görecek, dramatik bir hikâye çıkarılabileceği varsayımıyla, 47 yıldır görmediği oğlunu arayıp bulmak isteyen, kilisenin zulmüne uğramış ama gıkını çıkarmamış, iman sahibi, Katolik anneyle yakından ilgileniyor, aslında bir Rusya tarihi kitabı yazmak isteyen, kibar entelektüel Martin.
Ve biri inançlı, ılımlı dindar, öteki Tanrı’ya inanmayan, ateist, sorgulayıcı, kuşkucu bir dünya görüşüne sahip ama mutsuz ve öfke dolu olan, birbirine tamamen zıt bir ikili oluşturan Philomena’yla Martin, Martin’in editörünün finanse ettiği, ABD’deki bir arayış yolculuğuna çıkıyorlar birlikte. Yarısından itibaren bir yol filmi gibi seyreden “Umudun Peşinde”de, inançsız ve öfkeli Martin’in üstelemesiyle iyice yozlaşmış kilisenin zulmünü sorguluyor yılların yönetmeni Stephen Frears. Yaşlı anneden yana tavır almış yönetmenin ana-oğulun yıllarca birbirlerini görmelerini haince önleyen kilisenin zalimliğine vurgu yaptığı, göz yaşartan finalde, Philomena yine de bağışlıyor paragöz kiliseyi.
Onca bilgi-kültür donanımına, centilmenliğine, kibarlığına rağmen Martin, çocuksu gevezeliklerine zar zor katlandığı, basit, sıradan ama temiz kalpli kadının oğlunun ABD’de izini sürmesine yardım ediyor ve Michael (Sean Mahon) adıyla ABD’de evlat edinilince çok iyi yetiştirilerek Başkan Reagan’ın ekibinden, parlak bir Cumhuriyetçi politika danışmanı olan Anthony’nin 43 yaşında AIDS’den ölmüş bir eşcinsel olduğu, onun da son yıllarında gerçek annesini aradığı ve vasiyeti üzerine doğduğu kasabadaki, Philomena’nın da yıllar önce kapatıldığı Abbey Manastırı’nın mezarlığına gömüldüğü gerçeğine ulaşıyor.
Cinsel ilişkiyi günah sayan kilisenin temsilcisi, Nazi kılıklı, gaddar rahibe Hildegarde’ın (Barbara Jefford) yalanlarıyla, 1955’te resmen satılıp yıllarca ayrı düşmelerinin yanı sıra birbirlerini görmeleri de engellenen ana-oğulun dokunaklı hikâyesi, mutsuz gazetecinin kimi zaman gıcık olduğu ancak umudunu, mizah duygusunu hiç yitirmemiş bu yaşlı, basit kadından bir şeyler öğrendiği, sıkı bir hayat dersi almasıyla noktalanıyor.
33. İstanbul Festivali’nin de açılışını yapan, gösterildiği Venedik, Toronto gibi büyük festivallerde epeyce beğenilmiş “Umudun Peşinde”, gerçekten yaşanmış bir hikâyeden yola çıkan yazar Martin Sixsmith’in gerçek Philomena’nın onayını da alarak 2009’da yayımladığı “The Lost Child of Philomena Lee” adlı kitabından sinemaya uyarlanmış bir İngiliz-Amerikan ortak yapımı.
Son 35 yıldır, senaryosunu 1985’te Hanif Kureishi’nin yazdığı “Benim Güzel Çamaşırhanem”, “Sammy ile Rosie”, “Tehlikeli İlişkiler”, “Mary Reilly”, “High Fidelity”, “Liam” ve en son Helen Mirren’li “Kraliçe” gibi önemli filmleriyle anımsadığımız, İngiliz sinemasının namlı yönetmenlerinden, 1941 doğumlu Stephen Frears’in, sık sık geçmişin anımsandığı birtakım geriye dönüşlere dayanan, sade, gösterişsiz anlatımı, mizahi, esprili diyalogları, dozunda bırakılmış duygusallığı ve sahici karakterleriyle baştan sona ilginç kıldığı “Umudun Peşinde”nin Jeff Pope, Steve Coogan imzalı senaryosu da, Venedik’ten aldığı en iyi senaryo ödülünü hak edecek kadar sağlam ve usta işi.
Ama alabildiğine insancıl filmin asıl çekiciliği, başrolü üstlenmiş Judi Dench-Steve Coogan ikilisinin filmi sürükleyen, seyircinin gözünü alamadığı çok başarılı oyunlarından da kaynaklanıyor.
İngiliz sahne ve perdesinin yarım yüzyılı aşmış kariyeri çeşitli ödüllerle dolu, büyük oyuncusu, Dame Judi Dench’e ayak uydurmuş Steve Coogan’ın yanı sıra Philomena’nın gençliğini oynayan Sophie Kennedy Clark’ın da epeyce göz doldurduğu u8220 “Umudun Peşinde”nin sonundaki arka jenerikten öğrendiğimize göre, günümüzde binlerce evlat edinilmiş İrlandalı çocuklarla günahkâr anneleri, hâlâ birbirlerini bulmaya çabalıyorlarmış! Gerçek Philomena’ysa halen torun torbaya karışmış olarak İngiltere’de yaşıyor ve zaman zaman Roscrea’daki oğlunun mezarını ziyaret ediyormuş.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları