Yeni Ortaçağ

12 Ekim 2013 Cumartesi

İlginçlik olsun, dikkat çeksinden öte anlam
kazanan bir kavram oldu... Doğa yasası kabul
edilen gelişim sürecinin içinde yaşamın kimi
alanlarındaki geriye gidişleri vurgulamak üzere
kullanılıyor değil. Gelişimin doğası içinde
öngörülememiş, yaşamın her alanına dönük
çok ağır geriye gidişlerin söz konusu olduğu
bir dönemi biz algılıyor olsak da olmasak
da yaşıyoruz... Yaşamımızı kolaylaştırmaya
yönelik bilimsel teknolojik devrimin araçlarını
kullanıyorken öylesine akıldışı işler yapıyoruz
ki... İnsanın yaşamını tersyüz edecek sonuçları
karşısında çaresiz, şaşkın dövünüp duruyoruz...
En son ahlak dini, en yaygın inanmış kitlesi
olan İslamın Kurban Bayramı’na giriyoruz.
İnanmış, olanakları olan Müslümanlar en kutsal
ibadetlerden biri olan hac için yollardalar...
İran’dan yola çıkıp Irak’tan geçerek hac
ibadetlerini yerine getirmeye gidenleri, bir
başka mezhepten terör eylemcileri yine bir tür
ibadet, çarpık inancın ürünü olarak cennete
gitmek uğruna katlediyorlar... Sıradan bir terör
eyleminde onlarca insan birden ölüveriyor.
Zaten kurtarılmış Irak’ta bir tek sonradan ortaya
çıkan bataklık, ırk-mezhepler üzerinden iç
savaşta ölenlerin toplamı 1 milyona yaklaşmış
bulunuyor. Dışardan, Türkiye’nin de rol aldığı
askeri güçle diktatöründen kurtarılmış Libya’da
önceki gün Başbakan’ın İçişleri kadroları
tarafından kaçırılıp geri verilmesi eylemi
bağlantılı toparlanan haberlerden, Libya’nın
aşiretler elinde bilinmeyen çok sayıda parçaya
fiilen bölünmüş olduğunu anımsıyoruz... Ölümlü
çatışmalar, suikastlar yaşamın bir parçası...
Yeni ortaçağın zengin Kuzey dünyasına
uzanan ayaklarında, yoksul Güney dünyasındaki
kadar, en altta kalmama uğruna yaşanan,
ırk ve din kimliklerinin ayrımcılığı üzerinden
yürütülen ilkel, kanlı çatışmalar henüz yok.
Ancak zengin Kuzey dünyasında da paylaşımın
akıl almaz boyutlarda bozulması, insan hakları,
demokrasinin evrensel değerlerinin kemirilmesi
ile öylesine haksız düzen dışına atılmalar,
ötekileştirmeler yaşanıyor ki... Kapıların yoksul
Güney dünyası insanlarına kapanması, geçen
haftanın kaçak göçmenler yolculuğundaki şok
ölümler buzdağının sadece görünen yüzü...
İşsizlik, sendikal hakların dibe vurması, sosyal
haklar, eğitim, sağlık hizmetlerindeki geriye
gidişler, pastanın paylaşımındaki haksızlıklar
almış başını gitmekte... Bir de bizim gibi iki
arada bir derede olan ülkelerde yaşananlar,bizim özellerimiz var ki...
***
Bayrama girmeden, hafta sonları ile
birleştirilmiş, uzatılmış tatil başlamadan trafik
teröründe ölenlerin haberleri akmaya başladı.
Nüfusun gelişme ile değil yığılmayla toplandığı
büyük kentler, hele de İstanbul, yine bayrama
girmeden trafik felci ile dondu kaldı. Güncel
açıklamaları bahane, bilimsel teknolojik devrim
çağında uygarlık adına işlenen cinayetler, en
sıradan bilimsel gerçeklerin rant uğruna yok
sayıldığı çarpık kentleşme, çılgın projelerle
gelen çılgın betonlaşma, büyüme İstanbul’da
her gün işine gitmek zorunda olan insanların
ortalama 2-3-4 uyku, dinlenme, özele ait
saatlerini, yaşam haklarını baştan ellerinden alıp yutuyor...
İktidarlarının ele geçirmiş olduğu medya
güdülemesinde, bir de sözde askeri darbelerle
hesaplaşma adına işletilmiş hukuk düzeninin
katledilmesi olgusunun sonuçları ile yüz
yüze gelişimiz var ki... Bir cephe darbelerle
hesaplaşıldığı, demokrasinin yerleşmekte
olduğu güdülemesinde sevindirik olunurken
diğer cephede, insan hakları, hukuk devleti
düzeni, demokrasinin olmazlarının katledilişinin
bedellerini haksız-hukuksuz ödeyenlerle birlikte,
aklı başında olanların geleceğe dönük kaygıları katlanıyor...
Önceki günkü gazetemizin manşetinde
Balyoz skandalları üzerinden, hukukçuların öne
çıkardıkları, sivil, hukuk devleti düzeni işleyişine
ilişkin kaygılar sayılıyordu. “Hüküm varsayımla
kuruldu. Sahte delil iddiaları yok sayıldı. Kilit
tanıklar dinlenmedi. İktidar tehdit edilmemiş
ise ortada darbeye teşebüs suçu olmaz...”

türünden hukuk devleti düzeni, yargılama
hukukunun olmazları söz konusu iken 12 Mart,
12 Eylül askeri darbe süreçlerini, haksızlık,
hukuksuzluklarını izlemiş hukukçu ve sanıkların
çok somut ortaya koydukları bir başka
gerçek de var ki “Askeri darbe hukukunun
işleyişi bile daha bir hukuk düzeni içindeydi.
Yargılamayı yapan hukukçuların kafaları hukuk
kurallarını, usullerini bu boyutlarda ihlal etmeye ermiyordu...”
Sorun zannedildiği gibi yargılananların
insan hakları, hak-hukuklarının çiğnenmesi
ile sınırlı değil. Hukukun yürürlükteki yasaları
yok sayan bir düzende, keyfilikte işlemesinin
sonuçları ile toplumda hak-hukuka, yargıya
olan güvenin kökten kırılması, yargı düzeninin
AKP’nin 12 Eylül’ü ile de çok etkin İktidarlarının
eline geçirilmesi ile ortaya çıkan öylesine
vahim bir güvensizlik, haksızlık, hukuksuzluk
ortamı var ki... Sokaklarda günlük yaşama
yansıyan, herkesin kendi haklarını kendi bildiği
yoldan, bireysel kaba güçle, başkalarının
haklarını gasp ederek, yok ederek savunmaya
kalkışmalarından çıkan çatışma ortamı, kaba
güç kullanma var ki... Yeni ortaçağ görüntüleri
arasında sıkışıp kaldığımız bir bayramı kutlamak
ne kadar anlamlıysa...
Bayramınız kutlu olsun.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları