Yeni Dengeler...

12 Mayıs 2012 Cumartesi
\n

\n

\n

\n

Dünyada arka arkaya gelen seçimlerin okumaları, dünyada yeni dengelerin oluşumunun da yansımalarını getirdi... Sistemin yapısal periyodik krizleri, sandığın geçerli olduğu, gelişmekte olan ülkelerde merkez sağ ve sol partileri silip süpürmüştü... Büyük krizle merkez ülkelerde de, merkez sağ-sol siyasetlerin iktidarlarında bir kırılma sürecine girildiği sonuçları çok çarpıcı... Çaresizlik; ötekileştirmeleri, ırkçı, dinci siyasetleri, söylemleri öne çıkarıyor. Karşı refleks olarak sistem eleştirisi, kurtuluş reçetelerinin acımasızlığından beslenen sol da, alternatif çözümler olarak yükseliyor... Bu beylik söylemde öne çıkan siyasal vitrin yanında, insan hakları, demokrasinin evrensel değerlerinden önemli sapmalar da gündeme girmiş bulunuyor...\n

\n

Bu genel tablonun özeline girildiğinde ise, sistemin ideolojik sahipleri konumundaki ülkeler ile sisteme yönlendirilmiş olarak eklemlenen ülkeler arasında, insan haklarının her boyutuna dönük uçurum büyüyor. Arap baharlarına yüklenen çok iddialı demokratikleşme vizyonundan sonra yaşanan seçimler, insan hakları, demokrasi kriterleri ölçeği ile birbirinden trajik demokrasi karşıtı sonuçlar üretiyor. Merkez ülkelerin ayakta kalma koşullarında izansız boyutlandırılan çifte standartlarda, uydu ülkelerin giderek geriye püskürtülmeleri, parçalanmaları, ırklar-dinler üzerinden iç savaşlarla boğuşmaları projeleri belirleyici rol oynuyor...\n

\n

İşgalin enkazında yerlerde sürüklenen Afganistan, Irak örnekleri bir yana, Suriyenin taze seçimleri üzerinden tartışmalar ya da Mısırın yeniden ertelenen seçimler en taze gelişmeler... Ben bugün sizinle dünya medyasında efsaneleştirilen kırmızı-turuncu karanfil, renkli darbelerin en görkemli örnekleri arasında sunulup durulmuş Ukraynadan çarpıldığım bir belgeseli paylaşmak istiyorum. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Beşiktaş Belediyesinin ortaklaşa düzenledikleri çarşamba belgeselleri kapsamında, konu kapanmış madenler ve ortada kalan işçileri, yöre yaşayanları olunca, belgeseli değerlendirme sorumluluğu bana düşmüştü. İngiltere, Polonya en çok Zonguldak pek çok ülkenin madenci direnişleri, kapanmalarının öykülerini yakından bilen olarak, Ukraynada çekilmiş belgesel karşısında çarpıldığımı itiraf ederek söze girmeliyim...\n

\n

***\n

\n

Öncelikle bugünün piyasalar düzeninde, siyasi iktidarların ideolojik, ekonomik verimlilik hesaplarına bakışı insan eksenli değil. Thatcher ile Özalın kendi halklarına göstere göstere, Güney Afrikanın çok verimli, en önemlisi çok büyük emekçi sömürüsü ile çok ucuza üretilen kömürünü ithal etmenin kazançlı olduğunu ballandırarak anlatmalarına, aslında aldatmalarına tanıklık ettim... Çünkü bir tek ithal kömürün döviz fiyatı üzerinden propaganda yapıyor, bunun üzerinden toplumsal bedel ödeme yalanına sığınıyorlardı. Oysa uzman ekonomistler, ekonomik maliyet hesabı yapılırken ülkenin madenlerinin üretilmesi ile yaratılan değerler, işçilere, yöre halklarına sağlanan getiriler, dahası ithalatta kullanılacak dövizin elde edilmesi maliyetlerinin toplamı üzerinden hesaplar yaptıklarında, ekonomik yarar, toplumsal verimlilik sonuçları çok tersine, maden üretiminin devamından yana çıkıyordu. Sosyal devlete aykırı bu politikalara eklenen sendikalara, işçilere yönelik tehditler cabası...\n

\n

Madenlerin kapatılması ile yaşanan toplumsal travmalar kamuoyunun gündeminden hep uzak kaldı. Ancak sendikaların, işçilerin direnişlerinin gücü ile bağlantılı sınırlı dönemlerde anlamlı toplumsal duyarlılıklar yaşandı... İngilterede madenci eşlerinin madenlerin kapatılmasıyla bağlantılı sadece erkelerin işlerinin kaybedilmesi değil, yaşanan kentlerin değerinin dibe vurması, gelecek yaşam alanlarının tüketilmesine isyan olarak gerçekleştirdikleri örgütlü büyük direniş, sadece İngiltere değil dünyada kadın gücünün yeniden keşfedilmesini üretti. 1980ler sonrası dünya çapında kadın hakları savaşımında yaşanan büyük sıçrama, ikinci miladı onlara borçlu olduğumuzu söyleyebiliriz.\n

\n

Dünyanın en büyük en kitlesel grevle birlikte madenci direnişini gerçekleştiren Zonguldaklılar ise madenci-kadın-yöre insanı bütünleşmesinde Özalizmi siyaseten kırmayı başardılar. 12 Eylül, daha fazlası ile Özal döneminde sadece sendikalı değil, tüm işçiler, üreticilerin ücretlerinde yaşanan büyük kayıplar, birkaç yılın açıkları ile birlikte madenciler sayesinde, lokomotif işlevi yapan 1991 yeni sözleşmesyle kapanmış oldu. Siyaseten rafa kalmış sosyal politikaların, Özalizm sonrasında, Erdoğan iktidarlarına kadar, yetersiz ancak anlamlı hükümetlerin icraat politikalarına girmesini getirdi.\n

\n

Ukraynada yaşanan travmaya gelince, 1995 gibi bir yakın tarih sonrasında, dünyanın merkezinde, kapatılan madenlerin boş kalan köylerinde, açlığa mahkûm edilen, dağılan ailelerin çocuklarının yıkık dökük evler, maden enkazlarında insanlık dışı koşullarda kömür üretme, ailelerini toparlama trajik öyküleri tüyler ürpertici. Ukraynada turuncu darbe ile yaratılmış efsanenin öteki kirli yüzü...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘5N1K’ 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları