Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yaşamı sürdürebilme koşulları, kamu elini dayatıyor

03 Eylül 2022 Cumartesi

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Anadolu topraklarında Cumhuriyetin koşullarının yaratılmasının tarihi, satır araları doğru okunabildikçe gerçekleri görmek, dersler çıkarmak kolaylaşıyor. Emperyal güç odaklarının, en çok da Amerikan emperyalizminin önderliğinde Mustafa Kemal düşmanlığının hedef tahtası yapılmasının gerçek nedeni işte bu. Günümüz dünya koşullarında yaşanan, yaşatılan akıl almaz çatışmaların da gerçek tek nedeni bu olmalı.

Hani en vahşi hayvanların karakterleri üzerinden anlatılanların anlamı, sırrı da bu. Dünyanın en güçlü en vahşi hayvanları bile sadece yaşamları için gerekli olanı kadar canlılara zarar veriyorlarken insanın akıl almaz boyutlarda hırslarının, kötülüklerinin yenilgisinde yaptıklarının açıklamaları da tam da bu gerçeklik üzerinden. Hırsına yenik düşmekte aklı en gelişmiş gibi bilinmesine karşın hırslarına en fazla yenik düşerek sonunda kendisini de içine alacak biçimde tüm canlılara, dahası doğaya, insanlığın geleceğine tek zarar verebilen yaratığın insanoğlu olması ile yüz yüze kalışımız tam da bundan.

Emperyal güç odaklarının ayakta durabilmeleri koşullarında zorlandıkları gerçeği ile yüzleştikçe akılcı, ideolojilerine aykırı çözümler üretmek yerine, yağma düzenlerini, haksız, tatlı, kirli kazançlarını, yağma düzenleri, saltanatlarını sürdürebilmek adına yapmaya kalkışmayacakları suçta sınır yok. Verdikleri zararlar, yaptıkları kötülükler büyüdükçe gaddarlaşmak bu işin raconunda, doğasında var. İnsanlaşmalarını beklemek hayalcilik, olabilmez bir düş. Kötülüklerinin, suçlarının boyutları tırmandıkça, korkuları da tırmandığından kötülükte fren yapabilmek onların davranış kalıplarının içine sığdırılamıyor.

***

İnanmayacaksınız ama en çok kendilerinin korundukları, kollandıklarını görerek, tadına varmış olarak, bu kötülüklere boyun eğmekte direnenlere, hallerine, kendi kaybetmekte olduklarını görememelerine acıdığım oluyor. Çok yalın, çıplak bir örnekle, dünyada bir örneği olmayacak biçimde, sömürge kenti modeline dönüştürülmüş, yaşanabilirliği içinde yaşayanların çoğunluğu için çaresiz bir işkenceye dönüşmüş İstanbul gerçeği ortada iken, işiniz düştükçe çaresiz kaldığınız taksi gazabının son iki gündür ağır kurbanları arasında kalmış olarak derdimi paylaşmam geneli paylaşmak ile eşdeğer..

Gazeteye yürüme uzaklığında bir evde yaşadığını bildiğim, çocukluk öykülerimin içinde çok sevdiğim bir büyüğümü, üstelik daha önce de evladını kaybetmiş olduğunun bile bilgisi olmadan aramaya kalkıştığımda, yanından hiç ayrılmayan diğer kızından bir başka akrabamız için baş sağlığı dilerken öğrenmenin burukluğunda, çaresiz ilkesel katılmak, oyumu kullanmak zorunda olduğum Cumhuriyet Vakfı toplantısı gününün sabahına ziyaret sözü almıştım.

1 Ağustos sabahı Şişli’de de sıkı bir sağanak yaşanınca biraz oyalanmak zorunda kalmıştım. Hızlı, ayıplı bir ziyaret olsa bile vazgeçmeyi göze alamayarak gitmiştim. Çaresiz toplantımıza yetişmek üzere, yürümek yerine taksi tutmayı seçmiştim. Ne gezer? Yaşlı bir Türk olduğu uzaktan belli kadının önünde hangi taksi durur ki? Sıraya dizilmiş geçerlerken fırsat bu fırsat parası yüksek gelecek yabancıları seçmeyi yeğliyorlardı. Asla yabancı düşmanlığım söz konusu olmasa da bir saate yaklaşan bir çaresiz bekleyişten sonra, önünü kesip kavga ederek bir taksiye zorla bindim. Elbette geç kaldığım için oyumu kullanamamamın ötesinde toplantıya katılmış bile olamadım.

Sanki acı bir ders almamış gibi, dün de yağmur olmasa bile daha da taksi kolay bulunur bir yerden, yüküm nedeni ile binmeyi denemek zorunda kalmaz mıyım? Aynı acı deneyimi üst üste yaşayınca, aynı ayıplı suçu işleyerek, bir taksinin önünü kesip zorla bindim. Bağıra çağıra kavga bile ettim. Cumhuriyet gazetesine gittiğimi anlayınca, sıkı bir Tayyip Erdoğancı olarak dünyada benzeri olmayan, İBB’nin nüfusla uyumlu taksi hakkının verilmemesini şiddetle savundu elbet. Kürtçülük suçlaması ile başlayıp komünistlik suçlamasına geçivermeyi en kolay çıkış gibi gördü. Ben de kendimi tutamayıp en son akaryakıttan elektriğe dudak uçuklatan zamlardan sonra hangi akılla kollandığına inanmaya kalkıştığını acımasızca sorgulayıverdim. Sonunda kavga büyümeden, galiba barışmış gibiydik..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları