Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yalandan KimÖlmüş ki?..

08 Mayıs 2012 Salı
\n

\n

\n

\n

\n

Şimdi yaşamayan birinin ismini verecek halim yok... Sendikasını kelimenin tam anlamıyla tırnaklarıyla büyütmüş bir sendika lideri, kendini aşan siyasal-sendikal gelişmeler sürecinde, birlikte tanıklık ettiğimiz olayları, gerçekleri tersyüz eden bir değerlendirme konuşmasını gözümün içine baka baka yapmıştı. Dayanamamış arada sitem etmiş, en çok da tırnakları ile büyüttüğü sendikal örgüte zarar vermekten korkup korkmadığını sorgulamıştım... Acı acı gülerek siyaseten yanlış cephede kaldığı için kaybettiğini, konuşmasındaki çıkışın sonuç almaktan çok, bile bile lades, Nasrettin Hocanın göle maya çalmasına benzer bir durum olduğunu söylemiş, sendikanın zarar görmesi noktasında gerekeni yapmaya hazır olduğu güvencesini vermişti...\n

\n

Doğrusu kendi elleri ile büyüttüğü örgüte zarar verecek olumsuz bir adımı olmasa da, siyaseten kaybedilmiş noktadan sonraki süreçte, doğrudan kişilerin yargılanamayacağı bir geriye gidiş, çöküş süreci kaçınılmaz oldu... Ne zaman gerçeklerin tersyüz edildiği büyük siyasal, toplumsal yalanlara, gerçeklerin tersyüz edilmesine tanıklık etsem, liderliklerde istenen, hedeflenen gidişte bir terslik yaşanmakta olduğunu bilir, nedenlerini, boyutlarını sorgulamaya çalışırım...\n

\n

Kanlı 1 Mayısın odağını tam bilemesem de bir biçimde polisle, derin devletle ilişkisine bütün duyularımla tanıklık ettiğim büyük provokasyonda, etkinliğe taraf olarak katılmış bir tarihçinin açıklaması ile gerçeklerin tersyüz edilmesi çabasında, dostlar yanıt vermem gerektiği uyarısında bulundular. Yüzde yüz gerçek olan bir tabloyu tartışmalı hale getirme provokasyonuna hizmet etmemek adına polemiğe yol açacak bir yazı yazmak istemedim. Neyse ki çoğunluk, akıl, toplumsal duyarlılıklar galebe çaldı, tartışma provokasyonunun tam da bilemediğim amacında istenen sonuca en azından şimdilik ulaşılamadı. Solda her dönem var olmuş büyük bölünmelere karşın olayın bir sol içi çatışma değil, 12 Eylüle gidilen yolda döşenen taşlarda bir önemli adım, polis ağırlıklı iç dış odaklı provokasyon olduğu gerçeği üzerinde yaratılmak istenen kuşku başarıya ulaşamadı..\n

\n

***\n

\n

Anayasa çalışmaları üzerinden siyasetçilerin söyledikleri büyük sözler, yandaş medya, bilim insanları katkıları ile yaratılan büyük umutlara, kuşkuyla bakmam önyargı değildi biliyorum... Demokrasinin alfabesi ilkelerde, gücü, yetkisi varken sınıfta kalmaya mahkûm, karne notları, iktidar icraatları antidemokratik olan Erdoğan hükümetlerinden, ileri demokrasinin önünü açacak, içeriği gerçekten demokratik bir sivil anayasa çalışmasını beklemek akıl işi olabilir miydi? Başbakan Erdoğanın, zaman zaman gerçek tutkusu başkanlık sistemi ile ilgili duygularını dile getirmesinin, dün anayasa taslak metni yazılmaya başlanmışken bir kez daha dillendirmesinin anlamı önemli. Zaten parti sözcüsü Bozdağ, saat ayarlı baklayı ağzından çıkarıverdi. Başkanlık sistemine geçiş niyetlerindeki önceliği bir kez daha kamuoyu gündemine taşıyıverdi... Neymiş efendim, Türkiyedeki sistem zaten parlamenter değil, yarı parlamentermiş... Umalım demokrasimiz, rejimimiz için gerçekten büyük tehdit bu proje göle maya çalma çabasının ötesine gidemesin...\n

\n

En son 4 çarpı 4 “dindar ve kindargençlik yaratmak amaçlı eğitim sisteminin tepetaklak edilişinin yasa değişikliğinde, çok çarpıcı biçimde yaşamıştık... Bakanlar Kurulu, Milli Eğitim Bakanı bile doğrudan işin içinde değil gibiydiler... Bir yasa değişikliği sürpriz metni ortaya çıkarılıvermiş, kaşla göz arasında hazırlıksız, eğitim, koşulları, bilimle çatışan, üstelik hazırlıksız yasal uygulama dayatması ile karşı karşıya kalmıştık. İktidarın baskıcı, elde edilmiş hak hukuk tanımaz çoğunluk gücüyle istenen noktaya gelince, sivil de olsa çoğunluk diktatörlüğü düzeninin dayatılmasında ortada engel kalmıyor. Gerisi, pembe yalanları yemese de karşı çıkacak muhalefet örgütlülüğünü kullanamayan toplumun duyarsızlığı, sindirilebilmesine bağlı gelişiyor...\n

\n

Umalım, günümüzde Suriye üzerinden yürütülen, Ortadoğuda stratejik ortak, yönlendiren ülke düşleri, rolü ile yürütülen dış politika stratejilerinde, Türkiyeyi Ortadoğu bataklığında ırklar, mezhepler üzerinden din savaşlarına çekmekte olan adımlar yürütülemesin... ABD, AB ekonomik, sosyal, siyasal koşulları, iç siyaset dinamikleri, dahası değişen dünya dengeleri içinde, doğrudan yürüttükleri BOP projesi uygulamalarında, kendi rolleri üzerinden yan çizip durdukça, Türkiyeyi öne itiveriyorlar. Bizimkiler ya düşler dünyasında ya da istemeden itiliverdikleri, aslında en çok halkımıza, ülkemize zarar verecek rolleri oynamak zorundalar mı? Yoksa yazımın başında örnek verdiğim sendika liderinin durumuna mı düştüler? Bilemem... Başbakan Erdoğanın hafta sonu, dün yurtdışından söylemlerinden, insanlık, hukuk adına, milli iradeye saygılı, rejimi kurtarmaya yönelik Suriye söyleminden, bataklığa saplanıp kalma boyutu ile kaygı duymamak olanaksız. Üstelik sözünü ettiği insanlığa ait tüm ilkelerde Ortadoğu politikalarında çifte standart paçalardan akıyorken...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları