Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Üç Fidan Bir Çınar

08 Mayıs 2014 Perşembe

Gazetedeki odamda başımı kaldırdığımda ilk gördüğüm, bana yaşanmışlıkları, aidiyetimi anımsatan en önemli fotoğraf karelerinden biri... TİP’in radyo seçim kampanyalarının simgesi kadının sesi; Şekibe Çelenk, sevgili Şekibe Abla, Halit Ağabey’in ölümünden sonraki ziyaretimde armağan etmişti. Halit Çelenk, 6 Mayıs’ta katılabildiği “Üç Fidan”ı son anma etkinliğinde onların fotoğraflarını içeren büyük panonun önünde... Yüz dilini, hele de bakışlarını görmelisiniz...
Halit Ağabey, “tam bağımsız Türkiye” destanının yazılmasına düşman iç-dış odakların “Üçe üç...” histeri çığlıkları arasında onay verdikleri darağacının kuruluşuna tanıklıklarının izlerini sadece ve sadece o yüz dilinden, gözlerinden hiç silemedi. Bilge insan, hukukçu kimliği, hep olumlu bakan, güler yüzüyle hukukun katledildiği bir ülkede, hak savaşımı veren kuşakların hak arayışlarında, arkalarındaki yenilgiyi tanımayan destek güçtü... Sevgili ağabeyleri olarak Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın değil sadece, birkaç kuşak onurlu duruş savaşımı vermiş birey ve örgütlerin sayılmayacak kadar çok sayıda hukuk savaşımı dosyalarının içinde boğuşurken hep başı dik duruşu, güler yüzü, yorgunluk, yılgınlık tanımayan moral değerleriyle, direnenlerin güçlerine güç katanlardan oldu...
6 Mayıs 1972’nin kör gecesinde, 01-03 arasında yaşananların tanıklıklarını Halit Çelenk’in anılarından başlayarak kuşağın tanıklarının kitaplarından okumak, yaşanmışlıkları, öncesi-sonrası, nedenleri-sonuçları ile taşları yerine doğru koyarak doğru okumak, yeni kuşaklar, gelecek için dersler çıkarmak yaşamsal değerde... Bu yılın 6 Mayıs etkinliklerinin zenginliği ne kadar değerli ise, medya çağında, medyatik popülizmin katkısı ile anlam çarpıtılmasına, istenilen çıkarlar doğrultusunda yorumlanarak kullanılmasına yol açma riskleri de var... Emperyal odaklarca, reklamlarda günümüzde çokça kullanılan, dibine kadar sömürülen “Che”nin gerçek kimliğini, dünya emek, bağmsızlık tarihindeki yeri büyük kavgasındaki algılamanın çarpıtılmasından, çıkarılacak derslerimiz olmalı değil mi?

***

Gezi Direnişi’nde ölenlerin Deniz’ler gibi anılmaları refleksi ne kadar doğalsa, “Deniz’lerle başladık Gezi’lerle devam ediyoruz...” sloganları ne kadarı ile kendiliğinden doğuyorsa... Toplumsal gelişmeler, duruşlarda okumaların doğru yapılmaması, çarpıtılmalarına yönelik, kirli çıkarlar adına örülü egemen düzenin oyunları, saldırıları, o kadar çok, etkin yaşanır... Kurulu, kirli çıkar düzenleri, hangi kadrolar, siyasal örgütlenmeler, iç-dış odaklar ittifaklarında, hangi zaman dilimlerinde, güçlü iktidar ittifakları, çarkları kurmuş olurlarsa olsunlar, düzene başkaldırıda simge, kirlenmemiş doğal öncü güçlerin, gençliğin, kendiliğinden örgütlenme, direnme, başkaldırı reflekslerinden çok ama çok korkarlar...
68 kuşağını düzene karşı direnişin efsaneleşmiş gücü yapan yaşanmışlıkları, toplumsal akışın kimi dönemeç noktasını, yer elverdiğince paylaşalım... Tüm yükseköğrenim gençliğinin otomatik üyesi olduğu her fakültede oy kullanabildiği seçimlerle göreve gelen dernek yönetimleri, üniversiteler ölçeğinde öğrenci birlikleri ve ülke ölçeğinde örgütlü TMTF’yi düşleyin. Yükseköğrenim gençliğinin yasal bu güçlü örgütlenmesine işçi gençliği katarak TMGT’ye eklemleyin... Sağ iktidarlar elinde daha bir hızla kirlenen iç-dış odaklı iktidar çarklarında, Türkiye’ye ikinci el stratejik ortaklık öngörülmüşse, bu ülkenin 1961 Anayasası ile gelmiş demokratik örgütlenme, eylem yapma, sendikal hakları, sola açılımları, sol siyaset, TİP düzen adına tehdit olarak görülüp; “Lüks anayasayı budamak” siyasal düzen sahiplerinin çıkar hesaplarının odağına oturtulmuşsa...
12 Mart derbesine uzanan yolun çakıl taşları döşenecektir. “Kanlı pazar”ları, TMTF’ye bağlı öğrenci kitlelerinin eylemlerine yönelik saldırıları, “Türk-İslam” sentezinde oluşturulup kullanılan tetikçi kadroları böyle okumak gerek. Elbet TMTF genel kuruluna baskınla, Adapazarı köylerinden toplanan taşlı sopalı timlerle, örgütlü, düzeni sorgulayan, binaları olan yasal gençlik hareketlerinin dağıtılmasının yolu açılacaktır. Polis desteğinde okul, yurt baskınlarında önce yaralananlar, sonra ölenler, sonra da faili meçhul cinayetler halkası tek tek aydınlara uzanacaktır. Deniz’ler simge, ne kadar çok gençlik-işçi, sol siyaset, demokratik örgütlenme kırımı ile sonuçlanan çatışmanın gazeteci olarak canlı tanığı oldum... 12 Mart’ın kurdurduğu idam sehpası gerçekten rövanştı... Bu ülkenin örgütlü insan hakları, sosyal devlet, sol siyaset çizgisinde, sendikal haklarla gelişimine, paylaşım eşitliğine gidişine tırpandı...
12 Mart darbesi, Türkiye’nin biçilen role uygun geriye püskürtülmesine yetmedi... 12 Eylül’e giden yolda örülen çakıl taşlarıyla yaşananlar elbette 12 Mart’a gidiş sürecinden çok daha ağır, kanlı bedellerle, çatışmacı yaşandı... Kanlı 1 Mayıs tek başına çok çarpıcı örnek değil mi? İktidarları sürecini, yeni boyutları ile doğru okumakta ders verici değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları