TC'ye Kırmızı Çizgi mi?

25 Nisan 2013 Perşembe

Sorgulamam kimlerin ne demek istediklerini anlıyamamış olmamdan çok, artık “Kürt açılımı, barış süreci” soyut kavramları üzerinden, “ucu açık” değil, açılım, barış ilkelerinin dosdoğru, açık, dürüst ortaya konması zorunluluğunun, zamanının gelip geçtiğini anlatabilme çabasından... Sürecin hangi anlaşmalar üzerinden nasıl işletileceğine ilişkin dedikodulardan öte bilgi sahibi olamadığıma göre, üzerinden söz söylemek de haddimi aşar. Ancak bu ülkenin vatandaşı olarak ortak özlem “birlikte barış içinde yaşamak” koşulları üzerinden, tüm tarafların kırmızı çizgilerini öğrenmek en doğal hakkımız. Elbette PKK’nin silahlı güçlerinin sınırlarımızın dışına hangi koşullarda çıkabileceği tartışması önemli. Ama bu ülkenin vatandaşları olarak birlikte barış içinde yaşama iradesinde buluşmak her şeyden önemli. Soru çok yalın, açıklanması kaçınılmaz: “TC, vatandaşlık kimliğinde buluşmaya var mısınız?”
1990’lı yıllarda, İnsan Hakları Derneği yönetimi çatısı altında, PKK,
Apo, Kürdistan’a gönül bağı olan bir siyasetçi, çağımızın sorunu, insan hakları önündeki en büyük tuzak kavramlar kargaşasında, ortak payda belirleme ısrarcılığıma gönlümü çelebilecek yanıt sunamayınca; “Ortak düşmanımız var ya abla” deyivermişti. “Nedir” soruma yanıtı ise daha trajik, “TC” idi. İçtenliğini bildiğimden, “BM’nin ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi, dışardan işgallerde geçerli reçetedir. Ancak bizim sorunumuzu çözmez. Ben TC’yi bizim devletimiz yapma savaşımı veriyorum. Yıkılması insanlığın ancak dünya devletinde buluşması, sınırların tümden kalkması süreci ile söz konusu edilebilir. Irklar, dinler, mezhepler üzerinden yeni sınır savaşları, gerici, ırkçı ayrımcı.. bataklığa sürüklenmek, hepimizin, çocuklarımızın geleceğini karatmak olur” diye uzun uzun anlatmaya çalışmıştım...
O günlerden bugünlere köprülerin altından çok sular aktıysa da, bugünün barış sürecinin önünü de aynı soruya en kaypak yanıt
“ucu açık”lık tıkıyor. Uzlaşmanın tarafları; İktidarları-İmralı-Kandil-BDP cephelerinden gelen çelişkili, her yana çekilebilecek açıklamalar, birlikte, barış içinde yaşamaya yönelik çözüm üretme çabalarına katkıdan çok zarar veriyor... Öyle soyut “ucu açık” kavramına çok büyük demokratiklik anlamı yüklenerek, en çok da din kardeşliğinin kalın kalın eksen çerçeve gibi altı çizilerek yapılan açıklamalar, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, laik Cumhuriyetin geleceğine ilişkin kaygılarımızı, kuşkularımızı katlıyor...

\n

***

\n

Çokkültürlülüğe, azıcık eski Yugoslavya, Tito çocuğu olarak da yetişmenin önyargısı ile takıntılı inanmışlığıma karşın, günümüzde aynı topraklarda yaşatılan trajedi, travmanın yükü altında, özgürlüklerin ayrımcılık silahı olarak kullanılmasından paranoyaklık ölçeğinde korkmuş olduğumu itiraf ediyorum. Hele de İslam dünyasında şeriat yorumları, mezhepler, ırklar ayrımcılığı batağında yaşatılan kanlı çatışmaların kuşatmasında, Irak, Afganistan, Libya, Mısır, Pakistan, Suriye’de her gün yaşatılanlara bakarak aynı bataklığa çekilmenin paniğine kapılmamak olanaksız. Kürt açılımı üzerine kanaldan kanala çıkıp fetva verenlerin senaryolarını, sonuçları ile görmeye çalıştığımızda ise onların parlak düşleri bizim karabasanımız oluyor...
İktidarları, en hafifi ile şimdilerde zehirlenerek öldürüldüğü senaryoları yazılan
Özal’ın Kürtleri gönüllü Türkiye’ye bağlayarak Kerkük, Musul’a ulaşma masallarını anlatmaktalar... Kürt siyasal hareketinin yetkin sözcüleri bize güvence verirken ulus devlet, Büyük Kürdistan projesinden vazgeçtikleri çerçevesini çiziyorlar. Ancak satır aralarına İktidarları ile uzlaşmaya varıldığı besbelli ortak söyleme göre “Çanakkale, Misakı Milli, 1. Meclis..” ortak yola çıkışları koyduktan sonra, 1923’teki ilk yol ayırımı, 1924 Anayasası ile kopuşu ekleyiveriyorlar. Bizim gözümüze batacak söylemden çekinilse de, barış ve birlikte yaşam çözümünün TC çatısı altında olacağı gibi bir vurgulama asla yapılmıyor. Tam tersi TC’nin tüm değerleri ile reddedilmesinde İktidarları ile birlikte yarışa çıkılıyor... Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne siyasi iktidarların çok büyük ağırlıkla ABD eksenli emperyal yandaşlık içinde sağ-liberal kimlikli oldukları görmezlikten geliniyor...
En çok da insan hakları, hukuk devleti düzeni, elbette Kürtlerin insan hakları ihlallerinde de eksen olan olayların tarihsel gelişim gerçekleri, siyasal sorumluluk eksenleri yoka sayılarak, Cumhuriyet, Atatürk devrimleri, laikliğin hedef alındığı, toptan reddedildiği bir sonuca ulaşılması çalışmaları, etkin propagandaları, adım adım icraatları ile birlikte yürütülüyor... Ne trajikomik bir tablodur ki bu; ağababa ABD’de rol model yapılan konfederal yapıya karşın son seçimden çıkan Obama, dünyanın en karışık dinler, ırklar-mezhepler bileşkesindeki Amerikalılara, “tek bayrak, tek dilde buluşma” çağrısını olmazsa olmaz koşul olarak dikte ederken bizde TC ile bayrağını yok sayma yarışında çığırtkanlık prim yapabiliyor. Dinci, ırkçı zaaflarımız, önyargılarımız sonuna kadar kullanılarak bu medyatik afyonlama nereye kadar geçerli olabilir, çoğunluğa yutturulabilir ki?..

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları