Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şahmaran

10 Aralık 2013 Salı

DİSK davası yargılamasının Metris’te, kış ayazında yapılan duruşmalarından birinde verilen arada, içimize işlemiş dondurucu soğukta koridorları yürüyerek ısınmaya çalıştığımz sırada sanık yakınları genç eş ve kızlar o gün girişte yaşadıklarının öfkesini üzerlerinden atamamış olarak yüksek sesle paylaşıyorlardı... Yaşıtları genç kadın polislerin göğüslerini, her yerlerini, aybaşı bezlerine kadar didik didik etmelerinin onur kırıcı öfkesi ile gözleri buğulananları büyükleri yumuşatmaya çalışıyorlardı..
Dikkatim, kulak antenlerim onlara açık, koluma girerek kulağıma eğilmiş, fısıltılı bir sesle bir şeyler soran komşum Şahmaran’ın DİSK’e bağlı Oleyis Sendikası yöneticileri arasında tutuklu Ali Kocaman’ın eşi” önce ne demeye çalıştığını bile anlayamamıştım... “Bizimkiler bugün 49 mu 52 mi sayamadım” derken... Kapalı spor salonu gibi düşünülmüş, tutuklu sanıkların beton zemin üzerinde sıralanmış sandalyelerde oturtuldukları, yakınları olarak da kendilerinin yüzlerini bile göremeden yüksekteki tribünlere yerleştirilmiş konumdaki, özenilmiş gibi yaratılmış ekten insan hakları ihlallerini de kastetmiyordu... Uzun yargılama ayları, yılları sonrasında, 4 yıllık tutuklulukların ardından sağlıklı çıkabilen gençler bile parmakla gösterilecek kadar az olmuştu. Taşta çok daha donmuş olarak kaldırılmış parmakları ile görevli yargıçtan tuvalet izni için bekletilmeleri görüntülerini, yüzlerini görebilen gazetecilerin oturma alanından uzakta ben yıllarla hiç unutamadım...
O gün için sevgili komşumun çok başka derdi varmış... Aklına nasıl takmış, nasıl başarmış inanılır, akıl alır gibi değil ama başarmış... Sabahın köründe mısır unu ile kızarttığı hamsileri soğutmadan, ılık ılık naylon torbalara sıralamış. İple birbirine bağlayarak beline kumaş gibi dolandırarak sarmış... Üzerine kokuyu da sindirmeyecek biçimde kalın, uzun bir şeyler giymiş... Yaşına, şansına güvenerek aramadan geçmeyi başarmış... Benden bile sakladığı bir tanıdıkla içeri ulaştırmayı başarmış. Şimdi de adam başı 5-10 hamsi düşebilir miyin derdine düşmüş. Parmakları ile sayıp duruyor, bir türlü hesabın içinden çıkamıyordu... Karanlık bir günün karabasan ortamında, içerdekilere ne boyutlarda moral vermiş olabileceğinin ayrımında bile değildi... Sevinçle, kahkahalarla sarılıp yüzünü öptüğümde ancak kendi ile barışık aynı sevinci paylaşabilmişti. Kendi dünyasının doğallığı içinde yaptığı özverinin onurunu unutun, ayrımında bile değildi...

***

Geçen cumartesi günü Ankara’da Cumhuriyet Kadınları’nın kuruluşunun 17. yıldönümü etkinliklerine katıldığım için, karşı apartman komşumun, Sevgili Ali Kocaman’ın, hep yanında özverili eşi Şahmaran Hanım’ın da öldüğünü duyamadım... Pazar öğlene doğru evden çıkarken, komşuları ile helalleşmek üzere getirilen cenazesi ile çıkış kapısında yüz yüze kalınca, çoğunluk yine kadın “helal olsun”u çok içten seslendirenlerin, aynı doğallık içinde vericiliğin, özverinin, yürekli duruş, desteğin... boyutlarının ayrımında olmaksızın aynı sevgiyle, acılı uğurlayışlarına ancak tanıklık edebildim... Belki de hiçbirinin benimle paylaştığı o büyük insanca duruş, direniş öyküsünü bilmiyor olabileceklerini de düşündüm... Ülkemizin kadınlarının, bu ülkenin dünyanın en çatışmacı bir geçiş köşesinde ayakta kalışındaki çok güçlü, bir o kadar özverili, ağır bedellere katlanarak duruşlarının payını gösteren bu anı tam da bu nedenle sizlerle paylaşmak istedim... Şahmaran Kocaman’ın birkaç gün önce kalbinin zorlamasından yakınırken, yaşam boyu kendinden çok çocukları, eşi için yaşamış, koşturmuş, yorulmuş bedeni, kalbi iflas ederken bile kaygıları onların üzerindendi... Işıklar içinde yatsın...
Cumhuriyet Kadınları’nın bir toplumun yaşamında çok kısa 17 yıllık süreçte geldikleri yeri, ülke çapında il ve ilçelerdeki örgütlülüklerini, çalışmalarını ortaya koyan raporlarına bir gün önce göz gezdirmiştim... Gönüllü, özverili çalışmaları ile, kazanımları, topluma katkıları ne kadar büyük olsa da, ülke koşullarına bakarak kaygılanıyorlardı... Türkiye insan eksenli tüm araştırmalara, ulusal-evrensel raporlara göre kadın haklarındaki insani gelişmişlikte hiç de iyi noktalara gelememiş, tam tersi göreceli pek çok anlamda geriye sürüklenmişti... Ülkemiz kadınını ileriye taşıma amacı ile yıllarını vermiş Cumhuriyet Kadınları’nın bu olumsuz sürüklenişten kaygı duymalarından daha doğal ne olabilirdi ki...
Gelin görün ki ortada emeğin boşa gittiği gibi bir tablo hiç ama hiç yok... Sadece paranın çıkarları, insansız piyasalar ekseninde küreselleşmenin gerçekleştirilebildiği dünya düzeninde, 1970’lerden günümüze gelişmeler hiç de uygarlık, bilimsel teknolojik devrimler, insan hakları, demokrasi, eşitlikçi, kadından, sosyal devlet düzeninden yana açılımcı yaşanmadı. Çatışmacı, milyarlarla dünyalının en çok da kadılar ile çocukların en altta ezildikleri vahşi bir geçiş dönemi yaşandı. Bu ülkenin Cumhuriyet değerleri, kadınlarının bilinçli, özverili, dik duruşları olmasaydı... Sınılarımızın öte yakasında, iç savaşlarda, İslam dünyasında kadınların ödedikleri bedellere bakıldığında, ülkemiz kadınlarını bilinçli, onurlu duruşları ile koruyabildiklerimiz çok daha çarpıcı gözükmüyor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları