Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Osmanlıca Bahane...

09 Aralık 2014 Salı

Alışılmışın dışında bir Cumhurbaşkanı olacaklarını kendileri kamuoyuna duyururlarken kasıtlarını bilemeyiz... Cumhurbaşkanı yemini, anayasal ve yasal sorumlulukları ile çelişkili AKP, iktidarları liderliğinden vazgeçmeden, yaşamın her alanına dönük son sözü söyleyen lider gücünü korumaya yönelik çıkışlarından vazgeçmediler... Ne yapıp ne edip her gün bir etkinliği gerekçe yaparak canlı yayın açıklamalarla günün gündemini belirlemekle kalmıyor, konuya göre hükümetin, Meclis’in, yargının, bakanlıkların, akla gelebilecek ne kadar kamusal kurum, örgütlenme varsa iradelerine, karar verme yetkilerine el koyarak, söz konusu tartışmalı konulara ilişkin alınacak kararları dikte ediyorlar.
Padişah fermanlarından daha bir geçerli imiş gibi algılanan çıkışlarının, konuya göre yasaya, Meclis iradesine, hükümet, yargı kararlarına dönüştürmek görevi, durumdan görev çıkarması gereken kadrolara kalıyor... Değişmez ortak sorumlulukta medyatik yandaşlar korosu, kamuoyu oluşturmak göreviyle hep ön saflardalar... Sözde özgür tartışma, düşünce oluşturmadan sorumlu, var oluşlarını, kimlik edinişlerini, elbette yüksek gelirli işlerini de borçlu, bilim insanı, gazeteci, konunun uzmanları olarak son nokta konulan buyruk her ne ise, önemini, yararlarını anlatmaya, kamuoyu oluşturmaya yönelik seferberlikteki yerlerini alıyorlar...
Bu işleyişte, yine de gün geçtikçe anlamı tam anlaşılamasa, taşlar yerli yerine oturtulamasa da köprülerin altından çok suların aktığı yargısını pekiştiren, değişen bir şeyler var... Adam olmayacak bizim gibi dinozor kalmışların, hâlâ “İnsan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi, laiklik, Cumhuriyet değerleri, Atatürk devrimleri, Anadolu aydınlanması, çağdaş uygarlık, bilim-kültür-sanat, toplumsal kazanımlar” sayıklamaları, cepheleştirilmiş toplumun, elmanın öteki yarısı bir yana.. İnançların, siyasal İslamın sonuna kadar kullanıldığı, kökenine inildiğinde iktidarları ganimetlerinin çok eşitsiz; yukarılarda vurgun, en alttakiler, çoğunluk için sadaka kıvamında olsa da paylaşıldığı bu düzende, işleyişin zorlandığı, daha dürüstçesi kaosa sürüklendiği günler yaşanıyor... Hani düzenin krizi dedikleri, iktidarlarının siyasal tükenişine uzanan bu yolun galiba geri dönüşü yok... Uzatmaların oynandığının moral bozukluğunun yansımalarında, elbet öfke patlamaları, baskı, şiddet dozları artacak...

***

Yandaşın, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni adına olmazları sorgulayacak hali yok...
Cumhurbaşkanına hakaret suçundan gözaltına alınan eski iktidarları milletvekili Feyzi İşbaşaran dün önce karakol, sonra mahkeme kapısında, “Recep Tayyip Erdoğan” sloganlarıyla, acımasızca saldırıya uğradı. Polis, tekme tokat, canının risk altına girdiği saldırıyı durduramayınca, itibarlı AKP milletvekilinden yardım alınmak zorunda kaldı... Aynı saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan iktidarlarının icraatlarının başındaki kişi kimliği ile, Cumhurbaşkanlığı kimliğini yok sayarak, okullarda zorunlu Osmanlıca öğretilmesine ilişkin son kararını, “İstenilse de istenilmese de Osmanlıca öğrenilecek” direktifleriyle bildirdiler. Arkası Başbakan’ın açıklamasıyla pekiştirildi. Yandaş öğretmen sendikasının getirdiği önerge ile Eğitim Şûrası’nın gündemine alınan, onaylanan, bakanın da yaşamsal işlevini televizyon televizyon dolaşıp anlattığı değişiklik geçerli karara dönüşmüş oldu...
Laf aramızda sokaktaki yandaş seçmenin, buyruğa uymaya bir itirazı olmayarak önemini kavramakta zorlandığına ilişkin sorulara gülmek mi gerekir bir karar veremedim... Çocuklarını okul öncesi, yaz tatillerinde Kuran kurslarına verirken hiç sorgulamamıştı. İmam hatipte okutmak aynı zamanda okul maliyetlerinde büyük destekler almak anlamına da gelmişti. Ama çocukları zengin olamamış, dahası iş de bulamamışlardı. Sadaka payları da giderek aileyi ayakta tutmaz olmuştu. Kuran ayetlerinin ezberlenmesinin ötesinde, Arapça eğitimi, çocuklarına ekmek kapısının yolunu açamamıştı. Şimdi Osmanlıcanın neye yarayabileceğini hiç ama hiç anlayamamıştı. Bana da sokakta gördüğü kendisine pek de benzetemediği bir yabancıya bile neye yarayacağını sormaya kalkıştığına göre..
Akşam eve gittiğinde haberleri dinlerse belki Cumhurbaşkanı’nın Saray’ın oda sayısı tartışmasını noktalayan 1150 açıklamasını da öğrenmiş olacak. “Helal olsun”u hâlâ içinden diyebiliyorsa, yeni eğitim kararlarının bütününde, yaşam tarzlarının okullara yerleştirilmiş olacağına da pek sevinebilecek. Tabii ki kendi yaşam tarzının en azından yaşam koşullarından yakınması, geçim, işsizlik dertleri çok büyük olsa da Türkiye’nin onuruna yaraşır Saray’ın görkeminden kendine de onurlu bir pay çıkaracak. Hele de Cumhurbaşkanı’nın sıfırlar nedeniyle anlamını gözünün önüne getiremeyeceği “Ak Saray” harcamalarının İngiliz Sarayı’nın onarımından ucuz olduğu sözüne inanıp güvenecek. Bu arada Cumhurbaşkanı’nın İngiliz Sarayı’na ilişkin açıklamasındaki, 50 milyon pound’un 5 milyar yapılması ile, “Bizim Saray, İngiliz Sarayı’nın onarılmasından ucuzmuş”la kandırılmasını belki de hiç duymayacak...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları