Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ne Ektiysek?

06 Şubat 2014 Perşembe

Hafta sonları daha bir özen gösterilen “yumuşak haber” tanımına da uygun bulunmuş ya da haberciliği ucuza çıkarma adına kısırlaştırmanın kaçınılmaz sonucu haber yokluğunda yayın saatlerini doldurma çabası içinde, bütün ana akım haber kanallarında nerede ise aynı görüntüler, aynı cümlelerle döndürülen bir magazin habere güleyim mi, ağlayayım mı bilemedim... Silahtan çok daha etkin medya gücüyle, medya çağında toplumları aptallaştırmış olarak ekran karşısında uyuşturabilmenin, yönlendirebilmenin o kadar çarpıcı bir örneği idi ki... Yıllardır yapılan gelenekselleştirilmiş yayla kar şenliklerinde, okulların tatil günlerine de getirilmiş olması ile gerçekten her yaştan çok büyük kalabalıklar, karda en uzun soluklu en kalabalık horon oynama rekorunu kırma yarışında, kameralara poz vererek zıplayıp duruyorlardı...
Haberin ayrıntıları turizm altyapısı yatırımları en diplerde, doğdukları yerlere büyük duygu bağı, medyatik başarı yakalama özlemiyle festivale verilen moral destek en yükseklerde; ne kadar çok insanın ne kadar özverili, amatörce, zorlu koşullarda katkı verdiklerinin belgeseli gibiydi... Her şey tastamam da... Karlı yamaçta oluşturulmuş büyük horonun görüntüleri eşliğinde ana haberlere konu olabilme gerekçeleri, Guinness rekorlarına yazılabilmek için gerekli noterin çağrılmasının unutulmasıydı... Besbelli Türkiye’nin her yerine dağılmış aileleri bir araya getirmeyi başaran büyük festival örgütlenmesinde onca çaba, emeğin üzerine, bir tek noter çağrılmasını unutturan kafa, örgütsüzlük nasıl bir şeydi?
Son iki ayın ekonomik, sosyal, siyasal yaşamımızdaki önceden asla öngörülemeyen çok çarpıcı, ürkütücü, açıklanamaz gibi görünen gelişmelerin, üst üste gelen haberleri karşısında düştüğümüz abuk sabuk durumları, yanıtlanamaz gibi görünen soruların yanıtlarının aranmasında da bu magazin haber kadar abuk sabuk durumların içinden satır aralarının okunmaya çalışılmasında sizce yarar, akıl, mantık yok mudur? Karadenizliler bu ülkede fıkralarla kendi kendilerine dönük özeleştiri yapmada şampiyon değil midirler? Patavatsız, en çok kızdıkları haller, yanlış adımlar karşısında “Nasıl yaptın” sorgulamasına, “O sırada beynimi kiraya vermiştim da”yı yapıştırmazlar mı?

***

On yılı aşkın, “büyüyen, her şeyi iyi giden bir ekonomide üst üste bu boyutlarda bozulmalar, olumsuzluklar nasıl yaşanabilir” ya da “aynı süreç içinde İktidar gücünü kankalık ilişkileri içinde paylaşmış taraflar, üstüne üstlük siyasal İslamın aynı cephesinde, aynı ilişkiler ağı içinde böylesine kaynaşmış, çıkar ortaklığı oluşturmuşlarken nasıl bu kadar kendilerine de zarar verebilecek düşmanlık içinde, bir diğerini yok etme kastı içinde savaşabilirler ki”? En çarpıcısı, “uluslararası biçilmiş, bile bile seçilen stratejik ortaklık rolleri içinde, sistemle çelişkiye düşen radikal İslamcı akımlar yerine, İslam dünyası liderliği vizyonu ile ılımlı İslam projesinin önderliği hevesiyle aday olunmuş, biçilen role uyumlu yürüyüşte böylesine büyük zikzaklar çizildiğinde nasıl sonuçlar çıkabilir? Tek başına Suriye gelişmeleri, kaosu bile nasıl büyük, çarpıcı bir tehdidin Türkiye’ye dönük ekonomik, sosyal, siyasal kırılmaların dönemeç noktası sayılabilir?”..
Aklı başında, olup bitenlere gerçekçi bakmaya çalışan, alanlarının uzmanları toplumbilimciler, araştırmacılar öngörülerinde, araştırmalarından çıkan sonuçların değerlendirmelerinde siyah - beyaz kadar büyük çelişkilere düşmenin akılcı yanıtlarını veremeden tartışıp duruyorlar... Rejim demokrasi, en kusurlusu ile hukuk devleti düzeni içinde kalacaksa, kalabilecekse, iktidar gücü çok güçlü elinde.
İktidarları kendilerine dönük
olumsuz gelişmeler, şok dalgalar karşısında nasıl bu kadar pervasız, hukuk, demokrasi dışı çözüm reçetelerini seçebilirler? Günün yan yana gelen haberleri, tek başına Meclis mikrofonlarından kayda giren söylemler, hele de görüntülü, sesli haber kayıtlarında söylenebilenler, ağızlara alınanlar, her gün yeni yeni yüzlerce ağır suçun, hukuk ihlallerinin, yolsuzlukların yeni kanıtlarını oluştururlarken mafya filmi seyreder gibi seyirlik hallerimizin açıklamasını nasıl yapabiliriz? İktidarları adına medyanın, ihale çıkarları ile nasıl satın alındığının, şirketler, isimler, birinci elden baş sorumluların seslerinin kayıtları verilerek, kanıtlanmasının örnekleri ortalığa saçılmışsa... Yolsuzluk, rüşvet, kirlilik üzerinden pişti olma hallerinin üst üste açığa çıkan örnekleri karşısında olup biteni bile izleyemeyecek bir bilgi kirliliği bombardımanı altında kalmışsak, sonuçta kimin kimi yeneceği, hangi cephenin iktidarda kalabileceği sorulabilir mi? Anketlerin sonucuna göre, “bu kıyasıya savaşta iktidar ortaklarının her iki tarafı da kaybediyor” hükmüne varılırken çok da büyük oy kaybını göstermemesi nasıl okunabilir? Anket uzmanlarının beylik “siyasi rekabet eksikliğinde, cepheleşmeler bu kadar kilitlenmişken çok büyük radikal değişiklikler olmaz” fetvaları geçerli olabilir mi?.. Noteri unutunca Guinness rekorlarına yazılamıyor değil mi? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları