Moral Değerler...

30 Temmuz 2011 Cumartesi
\n

Dış politikaya Fransız kalmamak için yazılarını özenle okuduğum insanların başında Ergun Balcı vardı... Hiç unutmam, gazetenin kimliğini değiştirme operasyonunda yazarlar toplu istifa ettiklerinde o tarihlerde üniversite öğrencisi olan oğlum,Ergun Ağabey de ayrıldı mı? Ayrılmadıysa anne kusura bakma, ben onu okumak için gazeteyi almaya devam ederim..demiş, İzleyemediğim dünya olayları üzerine sağlıklı bilgiyi ondan alıyorum..cümlesi ile gerekçesini özetlemişti... İflastan, Ergunla birlikte tam kadro geri döndüğümüzde, Ergunun kanser hastalığını atlattığı, bir elinde çay bardağı diğerinde simit, ıslık çalarak çalışmayı sürdürdüğü bir günde, dış politikadaki önemli bir gelişme üzerine günlerce beklediğim yazısını yazmamış olmasına takılmış, Bir an önce yaz da ne olup bittiğini anlamaya çalışayım..sözleri ile sitemimi iletmiştim... İstifini bozmadan Ben daha öğrenemedim ki yazayım..deyivermişti...

\n

Dün Hürriyetten yine hep aynı nedenlerle dikkatle okumaya çalıştığım arkadaşımız Ferai Tınç, aktif gazeteciliğine, köşe yazılarına son noktayı koydu. İçerden birkaç gün öncesinden öğrenmiştim ve de yüreğime oturmuştu. Çünkü aynı gerekçelerle Ergunu kaybettikten sonra hele, çok daha dikkatle okuduğum dış politika yorumcularının başındaydı. Gazeteciliğin moral değerlerine, kimliğine bağlılığı, uluslararası meslek örgütlerindeki çalışmaları, Gazetecilere Özgürlük Platformundaki etkin çalışmaları, hele de dönem sözcülüğünü yaparkenki dik duruşu, söylemleri, sorumluluk, özveri ile tutuklu gazeteci arkadaşlarımızın duruşmalarını izleyişi, cezaevi ziyaretlerinde aldığı rol... saygınlık uyandırıcıydı. Veda yazısı ile aslında bildiğim bir başka gerçeğin daha ayırımına vardım. Dış haberler gazeteciliğinde çok vitrine çıkmamış, Ergun Balcının da ‘kankası’ Şevki Adalının rahle-i tedrisinden geçmiş dış politika gazeteciliğinde uzmanlaşma süreci... Çok zarif bir dille anlatılmış olsa da moral değerleri, kimliği olan bir insanın, moral değerlerin sıfırlandığı bir ortamdan mesleğini çok sevdiği halde zorunlu ayrılışının öyküsü var veda yazısında... O sadece sonuç alınamayan, zorunlu kendini tekrar hallerinden yorulduğunu, çok sevdiği işine nokta koymak gereğini duyduğunu söylemiş olsa da...

\n

***

\n

Emperyal, piyasalar sisteminin insanı yok sayan düzeninde, insanlık adına sözde uygarlık çağında, insan hakları adına asla öngörülemeyecek kirliliğin, dramların yaşandığı bir dünyada, uluslararası arenada bile gazeteciliğin kimlik savaşımını vermede öncülük yapan bir insanın, gazeteciliğe tutkulu çırpınmalarının bir işe yaramadığı duygusu, moral çöküşü ile gazeteciliğe nokta koyma gereğini duymasının anlamını gerçekten sorgulamak gerek. Siz medyanın giderek daha kirlenmiş, yandaşı, ele geçirilmişi, mahalle baskısı yaşayanı... hep bir arada gazetecilikten kopuşunun sonuçlarını yaşıyorsunuz. Giderek tükenen gerçek habercilik, ufkunuzu açabilecek bilgi zenginliği, kaliteden kopuşa tepkinizi giderek daha öfkeli, Haber dinleyemez, gazete okuyamaz oldum. İçim kararıyor...türünden sözcüklerle dillendiriyorsunuz...

\n

İşin çivisi öylesine çıktı ki... Haberlerin izlenirliği, gazetelerin tirajları haber kalitesi eksenli ne kadar dibe vurursa vursun, medya patronlarının kalite, gerçek gazetecilik arayışları bir o kadar dibe vuruyor. Neden tek ve çok yalın; medya kurumunun, hele de patronajın holding çıkarlarının kollanabilmesi, medya-siyaset-iktidar-cemaat ilişkileri ile doğrudan belirlenir ağların içinde... Özgür, bağımsız gazeteciliğin yapılabilmesi koşulları yok gibi. Yapmaya kalkışanlar, çırpınanlar çok ağır bedeller ödüyorlar... Hem kurum hem de bireyler olarak... Gazetecilikte, ekonomide çok önemli bir değer olan Arslan Başer Kafaoğlunun ölümü haber bile olamıyor. Bu nasıl değerler erozyonu, tükeniştir böyle?

\n

Dünyada yaşanan kirli medya-siyaset ilişkilerinin insan hakları, demokrasilere verdiği zararların üstüne, Türkiye özelinde hak-hukuku da ayaklar altına alan baskıların somut sonuçlarını bir kez daha bu köşeye aktaracak değilim... Geçen pazar 24 Temmuz, ülkemizde sansürün kaldırılışının 103. yıldönümünde meslek örgütlerimizin kutlama yerine çığlık atan gündemini anımsamak yeterli... Basın özgürlüğü ödüllerinin tutuklu gazetecilerle özgürlük savaşımına verilmesi, gündemimizin manşetine dünyada en çok tutuklu gazetecisi olan ülke oluşumuzun yazılması, çok yüksek sayılarla yargılamalar, ağır baskıların, sürekli eklenen birbirinden çarpıcı örnekleri... yaşananların sadece vitrini...

\n

Asıl dram yani bizim bu halde olmamızın, sizin yaşamınıza yansımaları, kimi araştırma sonuçlarında satır aralarına saklı. Halkımız çoğunluk oranlarla anketlere verdikleri yanıtlarda, demokrasinin işleyişini umursamadıklarını açıklıyor... Kendi haklarına, çıkarlarına nasıl da yabancılaştıklarını, kirli medyatik değerler güdülemesinde bilinç erozyonuna uğramalarını açıkça ortaya koyuyorlar... Seçtikleri, onlara çalışacak milletvekilleri, güçlü Meclis yerine, diktatör demeseler de istediğini yapan, buyuran lideri yeğliyorlar...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘5N1K’ 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları