Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hukuk Devleti, Laiklik, Güçler Ayrılığı...

06 Temmuz 2013 Cumartesi

Demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleri ayaklar altında oldukça, ayaklar altına alınmasına göz yumuldukça, sandıktan çıkmış çoğunluk iktidarı olsa da, iktidarlarının gücü ile demokrasinin ayaklar altına alınamayacak ilkelerinin katledilmesine seyirci kalındıkça... Olmazsa olmazlar oluyor... Bilimsel teknolojik devrim çağında insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, paylaşım kriterlerinde... İnsanlığın çağdaşlığı yakalaması beklenirken, çağdışılığa doğru geriye sürüklenişe seyirci kalınıyor... Zengin Kuzey dünyasında bile, yoksul Güney dünyasından çok daha ağır ve çarpıcı yaşanmak üzere, insan, yaşam haklarının her alanında asla öngörülememiş bir geriye sürükleniş, milyarlarca dünyalının yaşamında geçerli sosyal damping ile birlikte, dünyanın kaynaklarının akıl almaz hızda tüketilişi, doğa, iklim felaketleri süreci yaşanıyor...

\n

İnsanlık adına, adalet terazisini elinde tutan kadının gözlerinin bağlı olduğu çizgideki karanlık tablonun nedenini, gerçeğini görmeden kurtuluş yok... Medya çağında medya gücü ile toplumları güdülemenin silah gücünden de daha etkin, acımasız olabileceği gerçeğini yakalamış olarak, yeni dünya düzeni işleyiş çarklarını sorgulayamazsak, milyarlarca dünyalının hızla insanlık dışı yaşama sürüklenişi yanında dünyanın tüketilişini de durduramayacağız... Bilimsel teknolojik devrimlerde, çağın yakaladığı hızlı gelişmeler sayesinde dünyanın kürselleşmesi, küçülmesi ile övünç duyarken, bu gücün giderek daha az elde, iktidar ve tekelde toplanıp, milyarlarca dünyalının düzen dışına atılmaları gerçeği ile yüzleşemiyorsak, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeni, insanca paylaşım, dünyanın tüketilmesi, giderek ulaşılamaz düşlere dönüşecek...
Mısır’da milyonlarca çaresiz insan, birbirlerine düşman edilmiş cephelerde, aynı yoksunluk, yoksulluk içinde, yaşamsal insan hakları için, yaşam, gelecek korkusunda isyanlarda... İki ayrı meydandan görüntüleri ekranlarda bölünmüş olarak gösterilirken hangi tek ortak gerçeği gördük, hangi acıları, kaygıları paylaşabildik?.. Bir meydandakiler için umut, kurtuluş olabilecek gelişmeler, diğeri için acı, yok olmak değerindeyse?.. Mısır halkı için iki sonucun da bir diğerinden kötü olduğu gerçeği ortaya çıkmıyor mu?

\n

***

\n

Mısır özelinde yakın tarihe şöyle bir kuşbakışı göz atmak, bakmak, ileriye yol alma çırpınışlarının halkın çoğunluğu için geriye gidiş olduğunu görmek acı değil mi? Benim çocukluk yaşlarımda Mısır, yine gerçek demokratik rejimden uzaktaydı ama Yugoslavya ile birlikte İslam dünyasının üçüncü dünya liderliğini paylaşmış, yakalamış dünya ortalamasının üzerinde bir refah toplumuydu... Mısır toprakları üzerindeki uygarlıklara eklemlenmiş kültürel zenginliklerle, ekonomik gelişmeler, insanlar arasında paylaşım dengeleri yakalandığında, İslam çoğunluk nüfusu adına demokrasinin anahtarlarından laiklik algılamasında önemli gelişmeler kaydetmişti. Çokkültürlülüğe, uygarlığa yelken açmış, laik Türkiye Cumhuriyeti ile yarışarak İslam dünyası liderliğinde ön sıraya çıkmıştı. Dünya ve Ortadoğu dengelerindeki gücünü, rolünü yadsıyan yok...
İki gün önce çaresizlik içinde, büyük kaygılarla iki ayrı meydanda düşman ülkelerin halklarıymışçasına iki ayrı meydanda, sokaklarda isyan bayraklarını açmış milyonlar ise o yılların Mısır halkından çok daha yoksul, yoksun, çaresiz, geri çizgilerde, bir diğerini ezerek en altta, en yoksul, en çaresiz, en çok bedel ödeyen safta olmama çırpınışlarındaydılar. Sonuçta demokrasi umutlarının başka baharlara itilivermesi anlamına da gelen adı konmak istenmeyen askeri darbe ile bir meydanda sevinç çığlıkları atılırken, diğer meydanda gelecek kaygısı ile dövünenleri izledik. Türkiye’nin geçmiş deneyimleri, birikimleri ile Meclisimizden tüm siyasi partilerin ortak metni olarak adı konmamış darbenin kınanmaya çalışılması bizim adımıza sivil demokratik karnemiz adına iyi not olarak yazılsa da ne işe yarar ki...

\n

***

\n

Mısır, Arap Baharı’nı güçlü yaşamış, odağındaki ülke olarak ilk çoğulcu sivil iktidar denemesinde, sandık çoğunluğunu elde etmiş ilk sivil iktidar icraatları içinde, demokrasinin olmazsa olmazları hukuk devleti düzeni, laiklik, güçler ayrılığı adına yapılmaması gereken her şeyi yapmıştı... Elbette yaşanan olumsuzlukların günahlarında çok fazla neden söz konusuydu. Elbette deneyimsiz, radikal siyasal İslam kökenli iktidar cephesinin tek başına suçlanması büyük haksızlık. Elbette askeri darbe ile kanlı çatışmaları durdurmak gerekçesi akılcı gelse de, çıkış yolu değil, tam tersi demokrasiye geçiş sürecini geriye götürecek bir arayış olmalı...
Bir adım ileri Başbakan
Erdoğan’ın dünkü, dünyaya, dünya düzenine egemen ülkelere yönelik eleştirilerine ilkesel olarak haksız demek olanaksız... Aslında dünyayı, insanlığı kasıp kavuran bu çağdışı geriye sürüklenişteki ortak suçları, aynı çifte standardı kendi cephesinden taraflı yapmakta olduğunu görmezden gelirsek, dünyaya demokrasiyi yayma iddiasındaki zengin Kuzey dünyasının lider ülkeleri sıkıştıklarında, kendi çıkarları adına, yoksul Güney dünyasındaki ülkeler için antidemokratik, askeri ya da sivil darbe içerikli çözüm reçetelerine sığınma suçları hep işlenmiyor olsa... Sivil iktidarlarının, hukuk devleti düzeni, güçler ayrılığı, laiklik ilkelerini ayaklar altına almalarına destek verilmesi, doğru, iyi miydi ki...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları