Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Herkes Yetkisini, Sınırını Bilmeli...

15 Nisan 2014 Salı

Evet Sayın Başbakan, kızdığınız, hizaya getirmek gereğini duyduğunuz kişi ve kurumlara yönelik, çok sıkça kullandığınız benzer sözlerle, benzer söylem içeriklerinin, genel anlamları üzerinden, hiç kimselerin bir diyeceği, itirazları söz konusu olamaz. “Herkes yetkisini, konumunu, sınırını, haddini bilmeli...” Herkes için insan haklarının işlerliği, demokrasi, hukuk devleti düzeninin geçerliliğinde anahtar bu sözcüklere.. kimlerin ne diyeceği olabilir ki!.. Elbette bu ülkede uzun soluklu iktidar gücünü elinde tutan partinin güçlü, karizmatik lideri, Başbakan olarak.. İktidarlarınızın icraatları ile öncülük yapmanız, örnek oluşturmanız, öncelikle sizin uymanız koşulu ile...
Demokrasilerde, hukuk devletinin geçerli olduğu düzenlerde İktidarların sandık çoğunluğu, gücü öncelikle, tüm ülke vatandaşlarına, siyasal, toplumsal örgütlenmelerine, kurumlarına doğru örnek oluşturma sorumluluklarını katlar... Toplumsal sorumluluk, rol model oluşturma, hak ve hukuk kavramlarının doğru algılanması; “Kılavuz”luk işlevi yani... Böyle olduğu için sandık çoğunluğu ile elde edilmiş büyük iktidar gücünün söz konusu olduğu ülkelerde katlanan sorumlulukta, demokrasinin, hukuk devleti düzeninin geçerli olduğunun olmazsa olmaz ölçütü, İktidarları, liderlerinın kendi yetkileri, sınırlarını, konumlarını, hadlerini doğru bilmeleri ve kullanmalarıdır...
Yine demokrasiler, hukuk devleti düzenlerinde İktidarlarının icraatlarının sınırları, anayasal, hukuk devleti düzeni, güçler ayrılığı çemberinin dışına çıkamayacağına göre.. Sandık çoğunluğu, karizmatik lider, sandıkta büyüme.. kavram ve güçlerinin hangilerine öncelik verirseniz verin, hangilerine sığınırsanız sığının, İktidarınıza mutlak, istediklerinizi yapabilme hak ve gücünü veremez... Meclis çoğunluğu asla ve de asla Meclis’in yasama gücünü ele geçirmek değildir. Elbet Meclis çoğunluğu çoğunluk iktidarlarına istedikleri yasaları çıkarma kolaylığını sağlar. Ancak anayasal, yasal düzenin izin verdiği ölçüleri, çıkarılacak her yasanın ilgilendirdiği kamu yararı, insan hakları anlamında, sorumlu ilgili sivil toplum örgütlenmelerinin önerilerine açık tutulması, yasaların oluşturulması süreçlerinde toplumsal siyasal tartışmalara açık tutulması, Meclis’ten yasa çıkarılması kurallarının ayaklar altına alınmaması koşuluyla. Seçilmeleri, kaderleri liderin iki dudağının arasında, torbadan çıkan parmak kaldırdıkları yasa içeriğinden habersiz vekiller eliyle, yasa çıkarma hukuk süreçlerinin atlandığı İktidarlarınızın düzeninde, demokrasinin “bağımsız Meclis, yasa gücü” ilkesi başından ayaklar altında...

***

Onay makamı Cumhurbaşkanı algılamasının, parlamenter düzeni baştan katletmek anlamına geldiğini İktidarları kadroları görmezlikten gelseler de... İktidarlarının icraatlarının anayasal düzen, kamu yararına aykırı sonuçlarını denetlemekte sorumlu, yetkili Cumhurbaşkanlığı işlevi, işleyişi, rejimin, yaşamsal olmazlarından biri olarak yadsınamaz. Yani birisi daha güçlü uyumlu Cumhurbaşkanı ile başbakan arayışı demokratik güvence değil, kusurdan öte suçtur. Başkanlık sistemi ya da yarı başkanlık yetkileri ile bu yükümlülükten bizdeki kaçış yolları arayışları da olamaz. Çünkü söz konusu sistemlerin geçerli olduğu rejimlerin demokrasi içinde geçerli sayılabilmelerinde; ABD, Fransa örneklerinde söz konusu olduğu üzere... Çok daha güçlü özerk kurumlar, katlanmış denetim yetkileri, icra gücünün üstünde güçlü bağımsız yargı, kamuoyu denetimi işlerlikleri; özgür basın başta, güçlü, etkin sivil toplum örgütlerinin caydırıcılığı, zorunluluğu vardır...
Evet Sayın Başbakan, İktidarlarınızın icraatlarında yıllardır uyulmamış yargı kararlarının uzun listeleri dururken, çok sayıda torba yasasından çıkarılmış yasa hükümleriyle icraatçıların iki dudağı arasına sıkıştırılmış, boyutları bilinmeyen keyfi yetkilerle hak-hukuk ihlallerinin, kamu yararının katledildiği, yağma, vurgun, yolsuzluk örneklerini sayabilmek olanaklı mı? Bugün savaş ilan ettiğiniz, işlenmiş hak-hukuk ihlallerinin suçunu üzerlerine attığınız cemaati, ortaklığınızı yok sayarak “suç örgütü” suçlamasıyla aklanabilir misiniz? Sizi hedef aldıklarında ancak temizlenmesi zorunluluğundan söz ettiğiniz ortaklığınızın kadrolarına dahi hukuk dışı operasyonlar söz konusu olabilir mi?
Ortak İktidarlarınızın sorumluluğundaki, İktidarlarınızın muhalefeti olarak algılanmış her kurum ve kişileri hedef almış, binler değil yüz binlerle sayılabilen insanın, insan hakları ihlallerinin hesabının verilmesi bile gündeme alınmamışken... İşlerinden olmuş yüz binlerle mağdur, haksız tutuklanmış, işkence görmüş, yargılanmış, en azından toplum içinde karalanarak mahkûm edilmişlerin hakları, hukukları ne olacak? Bağımsız yargı kriterleri yoka sayılarak, sizin 12 Eylül’ünüz, referandumunuzla oluşturulmuş, özerklikleri ellerinden alınmış yargı kurumları ile özel yetki çatışmanızda, ekleme haksız-hukuksuz İktidarları, Bakanlık yetkileri çözüm olabilir mi? AYM’nin bu türden ek hukuksuzlukları bozan kararları karşısında “haddini bildirme” tehdidi nasıl bir rejimin, İktidarları anlayışının ilanı?..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları