Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hapishane Edebiyatı...

07 Aralık 2013 Cumartesi

En güzel şiirlerin, romanların yazılmasında demir parmaklıklar arkasında geçirilen günlerin katkısı yadsınabilir mi? Aydınları, sanatçıları, demokrasilerde yeri olmaması gereken düşünce suçluları olarak çok ağır koşullarda çok uzun soluklu demir parmaklıklar arkasında kalmış ülkemiz edebiyatının zenginleşmesinin odağında cezaevi günlerinin, yaşamının, çok etkin, zengin var olması bundandır. Sanatçı kimliği, yeteneği olmayanlar için de bol bol okuma, yaşamı sorgulama, felsefe geliştirmede katkıları, insan kafaya koymuşsa sınırsız olabilir... Cezaevi günleri gözlemleri, deneyimleri ile, özgürlüğe kavuşulduktan sonraki yaşamda başarılı olma şanslarını artıranların örnekleri de çoktur... Ancak topu topu 4 aylık bir cezaevi günlerini siyasette kazanıma dönüştürme, mağdurluk üzerinden siyaset üretip, on yıllarca kullanabilme, hep yeniden yeniden artı hanesine yazdırabilme rekoru, ödülü kesinlikle Başbakan Erdoğan’a verilmelidir...
Siyasette seçmeni etkilemede işe yarıyor, yutturabiliyorsanız istediğiniz algılamayı sınırsız kullanabilirsiniz... Şapka çıkarılır... İlk yıllar Başbakan Erdoğan’ın cezaevi günlerini siyasette kullanmasının, kamuoyunun parmaklıklar arkasında olup bitenlerle ilgilenebilmesi anlamında yararı olacağını da düşünmüşümdür. En hafifi ile insanların düşünce suçundan cezaevlerine atılmalarına yönelik bir toplumsal duyarlılığı, sorgulamayı gündemimize taşıyabilirdi...İktidarlarının on yılı geçen uygulamalarında düşünceleri nedeniyle yargısız infaz niteliğinde tutuklu kalanlar, cezalandırılanlardaki patlamaya bakılırsa, İktidarlarının yandaşı olmayan her düşünce ve örgütlenmeden, cepheden gelenlerdeki patlama, çok ağır insan hakları ihlalleri göz önüne alınınca ortaya, hukuk devleti düzeninin işleyişi, demokrasimiz, algılanması adına bir garabet çıkıyor...
İktidarları cephesinden mağdurluk edebiyatının yapılması sonsuz, insan hakları hesaplaşması haklı haksız sınırsız ve sonsuz... Cumhuriyet tarihi, liderleri Mustafa Kemal Atatürk, İnönü öncelikli, CHP başta olmak üzere tüm siyasal iktidarlarından, bugünün örgütleri, liderleri üzerinden geçmişe dönük birçok haksız, izansız hesaplaşma “tarihimizle yüzleşmeliyiz” sloganı ile günlük siyasal gündemde sonuna kadar kullanılırken... En uç boyutlarda siyasal İslamcılar öncelikli mağdurlar edebiyatı seçim kampanyalarının odağında kullanılırken... İktidarlarının doğrudan sorumlu olduğu, askeri diktatoryal dönemlerinin darbe hukuku düzenleri ile yarışan, sivil iktidar sorumluluğunda sivil darbe hukuk uygulamaları, hak-hukuk ihlalleri, yargı bağımsızlığının siyasal iktidar güdümüne sokulmuş kadrolaşma, denetim çarkları içinde ne ölçüde katledildiği gerçeği sorgulanmadan, “yargı kararlarına saygılı olmak zorundayız” sloganı ile toplumun dikkatinden uzak tutulmaya çalışılıyor...

***

Yerel seçimler adaylarını açıklamak, kampanyaları başlatmak çerçevesinde Başbakan Erdoğan’ın, dünün açılışını hapis yattığı Pınarhisar’dan başlatması, “şiirden hapis yatmış, çileler çekmiş siyasi lider” imajını bir kez daha öne çıkarması, gerçekten mizah yanı olan, iç acıtan bir boyutta değil miydi? Sonuçta İktidarlarının uzun soluklu anayasa değişiklikleri, yargı reformu icraatları, paketleriyle, bugünkü görev alanları ve oluşumundan çok hoşnut kaldıkları, en azından İktidarları olarak birinci elden sorumlu oldukları Anayasa Mahkemesi’nin oybirliği ile verdiği Balbay ve Haberal kararı sonrasında göze batmıyor muydu? Eski derin devletin yapılanması olarak suçlayamayacakları Anayasa Mahkemesi’nin, Balbay’ı haklı, her anlamda çok ağır mağdur bulan, yargısız infaz içeriğinin, haksız uzun soluklu tutukluluğun, seçildikleri andan sonrası için serbest bırakılmış olmaları gerektiğinin kalın kalın altı çizilen kararı ortada, yorum yapılamayacak açıklıkta...
Balbay 4 yıl 276 gündür tutuklu, hücrede yatmanın 2 yıl 282. gününde, milli irade 2 yıl 179 gündür tutuklu. Anayasa Mahkemesi’nin kararını dün gün boyu inceleyen tutukluluktan sorumlu mahkeme, karar vermeyi erteledi. Benim bildiğim tahliyenin hukuken gerekli görüldüğü hallerde günü unutun, saatle bekletilme olmaz... İki gündür Balbay’ın evine telefon etmeye utanıyorum... Eşinin, çocuklarının, aile büyüklerinin bu çok çarpıcı belirsizlikte çekmekte oldukları işkenceden insanlık adına utanıyorum... Başbakan’ın Pınarhisar konuşmasında cezaevi günlerini, nasıl mağdur edildiğini uzun uzun anlatırken, arada dinleyenlerden daha coşkulu destek istemesi, bu kez hakları kendileri için isteyen çifte standardın sergilenmesi anlamında daha bir gözüme batıyor, içimi acıtıyor... Elbette Başbakan, Anayasa Mahkemesi kararı karşısında verilecek kararı inceleyen yargıçlar arasında, doğrudan sorumlu değil.
Ancak İktidarları olarak yargı kadrolaşmasında Adalet Bakanlığı aracılığı ile öylesine yetkili ve etkili, donanımlılar ki... Bana sorarsanız kendi mağduriyetleri üzerinden siyaset yapmalarının hiç de zamanı değil... Bütün hakları-hukukları onlarınkiyle kıyaslandığında katlanarak çiğnenmiş, sorumlu oldukları yargı düzeninin ürünü, İktidarları sürecinin, çok cepheli bedel ödetilen ötekilerinin, hak-hukuklarının çiğnenmesinden siyaseten çok ağır sorumlular...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları