Hak-Hukuk-Suç... İnce Çizgi...

30 Kasım 2013 Cumartesi

İktidarı paylaşanların Başbakan Erdoğancemaat cepheleri üzerinden yaşadıkları güç savaşları, “biat kültürü”, “kol kırılır yen içinde kalır” çerçevelerinde, kapalı kapılar arkasında tutulamayıp kamuoyuna taşınca... Çağımızda insan hakları, demokrasi, hukuk devleti düzeninin, ülkenin tüm yaşayanları için ayrımsız geçerli olabilmesinde olmazsa olmazlar; eşit koşullar üzerinden ilkeler ayaklar altına alınıp, medya güdülemesi araç, kavram karmaşası yöntem, “benim-bizim için evet, senin-sizin için hayır” anlayışıyla diktatoryal güç kullanımı, iktidar savaşlarına dönüştürülünce... Her şey arapsaçı, evrensel insan hakları, demokrasi, laiklik, hukuk devleti düzeni ayaklar altında... Aynı eylemden kimileri en ağır suçlardan mahkûm, yıllarca tutuklu, kimileri iktidar gücünün, nimetlerinin kullanılmasının odağında... Suçla hak arasında, hele de dürüst, tartışmasız kriterler kullanılmayıp gerçekler tersyüz edilerek, silahlı-silahsız, sınırsız kirli güç kullanılarak öylesine ince bir ayrışma çizgisi ya da uçurum yaratılır ki...
Başbakan Erdoğan eksenli artık taraflarının açık açık saydıkları bir mezhep eksenli cemaatlerin görüşleri ile Gülen cemaati şemsiyesinde toplananlar arasındaki tartışmalarda, kendi adıma kamuoyuna yansıtılan acımasız eleştirilerden, gerçekleri öğrenebilmekten çok, ayrıntılarda boğulmuş kalıyorum... Bir tek, yine tarafların söylemekten çekinmedikleri üzere, şimdilik tırmandırılan iktidar paylaşım savaşlarının odağında, cemaatin sorumluluk almadan iktidar gücüne egemen olma inadı ile Erdoğan yönetiminin “İktidarımız hedef alınmışsa, biz önce davranır iktidarın gerçek sahipleri ve sorumluları olarak, hesap vermeyenlerden hesap sorarız...” yaklaşımının çatışmakta olduğunu görebiliyoruz..
“Neden bugün, kamuoyuna yansıtılmış boyutlarda..” sorusuna yanıt arandığında ise, ülkenin geleceğini kendi ideolojileri doğrultusunda, tek inanç eksenli dindar toplumu oluşturmada, güçlü merkezileşmede uzlaşılmış iktidar paylaşımında yaşamın dayattığı sorunlar büyüyor, dinamikler değişiyor... Demokrasiyi reddeden çoğunluk, mutlak iktidar kullanım gücü, çıkarlar, kültürler çatışması kilitlenmelerinde, bir dizi dinamikle büyük kaosları üretiyor...

***

İslam dünyası içinde, ırklar, mezhepler üzerinden yaşanan insanlık dışı boyutlar da kazanmış kanlı, ilkel çatışmalar Türkiye’nin en azından en sıcak gündemi sayılmasa da, Türkiye’ye yansıyan boyutları yeterince cepheleştirici... Arap baharlarının yorumlanmasından, Suriye, Irak, Lübnan, Pakistan, Afganistan, İran, Tunus, Mısır hangi İslam ağırlıklı ülkelerdeki yaşanan iç-dış odaklı gelişmelere, çatışmalara bakılırsa bakılsın çok boyutlu yol ayrımları, cepheleşmeler gündemli... Biat kültürü üzerinden inanç, hele de tek ırk, tek mezhep eksenli bütünleşmelerin maddi koşulları yok. Örgütlenme kültürleri, yapılanmaları ise hâlâ insan hakları, demokrasi, laiklik kültürü ekseninden çok uzakta... Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin demokrasilerine bile yansıyan çatışmacı, cepheleşme eğilimleri yoksul Güney dünyasında çok acımasız, ilkel koşulları ile ortaçağı aratmıyor...
İktidar gücü, dayatma kültürü ile on yıllık yönetim alışkanlıklarını eklediğinizde, iktidarları, ileri demokrasiye geçişi dilinden düşürmeden, mutlak tek güçle yönetim tutkusunda sınır tanımaz tutkular, alışkanlıklar edinmiş bulunuyor... Aynı kültürden, aynı güçleri hesap vermeden kullanmayı hak bilmiş iktidar ortaklığı ile kaçınılmaz bir çatışma derinleşiyor...
Gelinen noktada biz iki tarafın her an, iktidarı kaybetme riski duygusunu aldıklarında yeniden kenetlenebilecekleri gerçeğini kulak arkası yapmadan, bu çatışmanın sıcak süreci içinde edindiğimiz kimi bilgilendirmelerle ortaya çıkan kimi gerçeklerin hepimiz için yaşamsal sonuçlarını görmeye çalışalım... İktidarlarının MGK kararlarında var olduğu ortaya çıkan imzaları, son kavganın açığa çıkan gerçeği ya... Kabaca, “Askerler, eski derin devlet gücü hâlâ iktidardaydı... Yumuşak geçiş için MGK’nin cemaati hedef alan kararına imza attık, ama hükümet olarak attığımız imzaya uymadık, gereğini tersine yaptık. Sonra iktidar gücümüzü artırdığımızda hem derin devlet hem de askerlerden bunların hesabını sorduk...” diyorlar.
Sonuçta TSK’nin en üst görevlerindeki komutanlar, gerçekliği kanıtlanmış imzalar, hukuk kapsamında suç kanıtları olmadan, ortada darbe eyleminin kendisi de olmadan, ağır cezalarla yargılanıp hapishanelere doldurulmuş durumdalar. MGK’de imza atmış iktidar gücünü kullanmış olanlar ise, cemaat başta, siyasal İslamcıları kurtarmış, iktidara, kadrolaşmalara taşımış konumdalar... Sandıktan çıkmış ancak demokratik düzenin yasama-yürütme-yargı bağımsızlığı, hukuk devleti düzenini, her tür örgütlenme, farklı duruş, görüş açıklama haklarını katleden, sivil diktatoryal yönetim gücü gündemde... Hakhukuk- suç... Aralarında öylesine ince çizgiler ya da uçurumlar var ki...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘5N1K’ 26 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları