Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Eski Kanka

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Başbakan Erdoğan’ın karşılıklı iktidarda oldukları süreçlerde en yakın dostlarından, bizim medyadaki sıfatıyla “Kankası”, eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile ilişkili dün yayımlanan en son haberi izlediniz mi?
Ağırlıklı Alzheimer hastalarının kaldıkları bildirilen huzurevinin önünden çekilen görüntülerde gazeteciler ordusu kameraları ile koşturuyor, kendisine küçük adıyla sesleniyorlardı... Ancak devam eden haberde, hızla içeriye kaçtığı, görüntüsünün alınamadığı bildiriliyordu. Haber özetinde Berlusconi’nin vergi kaçakçılığından aldığı 4 yıllık hapis cezasının 1 yıl ev hapsi ya da sosyal hizmet zorunluluğuna çevrilmesinden sonra, cezasının infazı için zorunlu sosyal hizmet yapmayı seçtiği anımsatılıyordu.
Aldığı cezanın gereği olarak zorunlu sosyal hizmet görevinin başlaması üzerine, haftanın belirli günleri ve saatlerinde yayın yapılan kurumda sürdüreceği göreve gelmişti. Ancak bu zorunlu görevi nasıl yerine getireceği üzerine henüz bilgi yoktu. Kameralara konuşan bir huzurevi çalışanı ise Berlusconi’yi şu özet cümlelerle eleştiriyordu: “Yardıma muhtaç yaşlılara hizmet etmede gönüllü olduğuna inanmıyorum. Sadece hapis cezasından kurtulmak için kabul ettiği bu göreviyle yaşlı huzurevi sakinlerine bir katkısı olacağına inanmıyorum. Cezasını çekme adına ne yapacağını merakla bekliyorum. Keşke uzun soluklu bir siyasetçi, başbakanlık yapmış bir kişi olarak daha onurlu davransaydı, hapis cezasını kabul etseydi...”
Haberin devamında Berlusconi’nin siyasetçi kimliği ile halen Meclis’te ağırlığının da olduğu anımsatılıyordu. Belleğimizin zayıflığını gözeterek yargılanma ve suçlanmalarına ilişkin Google’da halen silinmemiş haber kayıtlarına bir göz attım... Hakkında açılmış yargılamalarda “mafya işbirliği, yolsuzluk, fuhuş, vergi kaçakçılığı” başlıklı suçlamalar var. İtalya’daki çok büyük medya gücü desteğinde çok uzun soluklu siyasi liderlik kariyeri sürecinde açılmış davaların birçoğunu iktidar, medya gücünü kullanması sayesinde çok hafif atlattığı da yerleşik yargılar arasında. Dahası açılan davaların bir kısmı üzerine, kendini korumaya yönelik yeniden siyasete döndüğü de yaygın bir kanı. Ancak söz konusu yargılamalar, almaktan kurtulamadığı cezalar nedeniyle de Meclis’e girse de yeniden iktidar ve parti başkanlığını elinde tutmayı başaramadığı ortada...
Berlusconi’nin başbakanlık yıllarında iki ülke ve liderlerinin arasında olağandan sık gerçekleştirilen karşılıklı ziyaretlerde, çok kalabalık işadamları heyetlerinin, şirketlerinin de bulunması gelenekti. Yapılan karşılıklı görüşmelere ilişkin verilen haberler içinde, önemli ihale anlaşmalarının bilgileri yer alırdı. İtalya lideri Berlusconi, Türkiye’nin AB ilişkilerinin güçlendirilmesinde üstlendiği rollerle öne çıkıyordu. Yakın ve özel dostluklarının simgesi olarak da Berlusconi, Başbakan Erdoğan’ın oğlunun nikâhında şahitlik yapmış, altın takma geleneğine uyduğu haberleri verilmişti...

***

Ülkemize, gündemimize dönersek... AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, Bahçeli’nin Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olması halinde Başbakanlık’tan istifa etmesi gerektiği açıklamasına karşı, haberlerde “esprili olduğu” vurgulaması yapılarak söylediklerine takılmamak olanaksız. Çelik sonuç olarak; “Böyle bir maskaralık olmaz. Sayın Başbakan aday olursa AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olarak bu seçime girecektir” diyor.
Güncel bu tartışma üzerinden her konuda olduğu üzere görüşler çok çeşitli... Yasal düzenleme metinlerinde Başbakan’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday olması halinde istifa etmesi zorunluluğunu getiren bir yasa, doğrudan yasaklayan bir madde hükmü gerçekten de yok. Ancak kamu görevlilerinin aday olmaları halinde seçim sürecinde görevlerinden istifalarını zorunlu kılan hükümler var. Elbette cumhurbaşkanının halkoylaması ile seçilmesinin AKP’nin sıkışıklıkla, çalakalem getirdiği 12 Eylül referandumunun sonucu olduğunu da anımsamalıyız. Ortaya çıkmış, bugüne kadar en çok sorgulanan tablo, hem 12 Eylül darbesi anayasası, hem de AKP’nin 12 Eylülü’nün verdiği yetkilerle hesap vermede sorumsuz, demokrasilerde, hele de parlamenter düzende bir benzeri olmayan çok yetkili bir cumhurbaşkanı olgusuydu...
Üstüne hukuk devleti düzeni, seçim etiği içinde, kabul edilemez bir seçim '6Boşulları eşitsizliğinin ayrımına yeni varılmış bulunuluyor... Başbakan bütün devlet olanakları, kaynakları, gücü elinde olarak Cumhurbaşkanlığı’na aday olursa... Kamu kaynakları, gücü elinde seçim kampanyasını, elbet bir ay için değil sadece, öncesi ile sonsuz kullanmış olacak. Karşısında her kim ya da kimler aday olurlarsa olsun, yok katında olanaklarla son bir ay içinde yarışmaya çabalayacaklar. Bunun da adı demokrasi, hukuk devleti düzeni içinde, eşit koşullarda seçim olacak?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları