Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Elmalarla Armutlar..

25 Aralık 2014 Perşembe

Toplumsal düzenin geçerli hukuk devleti düzeni, adalet terazisi kırıldı... Siyasal erk, liderlerinin her tür haksızlık, hukuksuzlukta, en olumsuzundan rol model oluşturmalarında ar perdesi çatlayınca, toplumsal yaşamın her alanına yansımaları, baskının-çaresizliğin-öfkenin patlamalarında kördüğümlerin pıtrak gibi çoğalmasını getirdi. Akıl almaz boyutlarda medyatik güdüleme, İktidarlarının dayatmasında sansür, korkunun ürünü otosansür.. derken... Elmalarla armutların toplandığı bir ortamda, hangi gelişmeler gerçek, hangileri sanal, güdüleme.. her şey birbirine karıştı...
Gün ağarırken kırmızı düğmeden basıp, geceden kalmış kanalın, Fox’un sabah haberlerinde gözlerim açılırken, Diyarbakır’da Galatasaray taraftarları, oyuncuları hedef alınarak atılan “kardeşliğe taş”larla uyanmış oldum... Ekranda İktidar, Cemaat, PKK’ye yakın ve diğer medyadan uç örnekler sayılabilecek gazetelerin sayfaları, erken saatlerde yaşanmış şiddet olaylarının görüntüleri eşliğinde verilirken, ger-çekten çelişkili, çarpıcı şiddet içeren gelişmelerin görüntülerine karşın, medyada nerede ise yok sayılmış olmasının, gazetecilik etiği boyutunda sorgulaması yapıldı. Bölge haberciliğinin otosansür payını katarak dünün haberlerine, siyasete yansımalarını bekledim. İlgili taraflara göre otosansürün değerlendirilmesini mezhebinize göre yapabilirsiniz...
Barış sürecine çok kritik bir dönemeçte zarar vermemek en insancılı sayılabilirse de... Gerilimsiz yaşanmasının çabaları büyük bir futbol karşılaşmasında da, birlikte barış içinde yaşanabilirlik koşullarına bu kadar zarar verebilecek öfke patlamasını, çok daha anlamlısı birlikte yaşamın olmazsa olmaz koşullarını reddeden siyasal özlemleri içeren çıkışları yok saymak, bizi barışa götürecek ortak yolda nasıl yürütülebilecek? Zaten barış görüşmelerinin tarafları siyasi iktidar erkinin tüm lider ve kadroları ile, Kürt hareketinin PKK liderliğinden, Kandil’e, tüm siyasal örgütlenmeleri liderlerine uzanan yelpazede dün de geçmişten bu yana var olan çelişkili açıklamalar öylesine kafa karıştırıyordu ki... Haber, söylemler dilindeki sözcük algılamalarında doğabilecek çarpıklıkları, önyargılarla yorumlamaları da katınca, barış umutlarını değil, umutsuzlukları, çelişkileri beslemekten başka işe yaramadılar. Tarafların, tüm eylem ve açıklamalarından doğan olumsuz katkıları da görmüş olarak, bundan sonrası için çok açıklama yapmamak, olabilirse yazılı ortak tek açıklamaya bağlı kalmak kararları, uygulanamadan işe yaramayacağa benziyor...

***

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin dün yine bir yolunu bulup, gün boyu canlı yayında kalmalarını yarı şaka toplamaya kalkıştım... Ana akım medyada saatleri, yandaş medyadan sık sık yinelemelerle çok çok saatleri aldığı sonucuna vardım. Cemaatin kendilerine dönük darbecilik ataklarındaki mağduriyetleri yine öncelik almıştı. Sonrası kamuoyunun bilinçaltından kazınamayan yolsuzlukların varlığına ilişkin yargıyı değiştirebilmeye yönelik gerekçelendirmeler çeşitlendirilmişti... CHP’ye Sarıgül-Şişli olayı üzerinden vurmak, 4 bakan ve Cumhurbaşkanı’nın çocukları eksenindeki yolsuzluk dosyaları üzerinden yaşanan son gelişmeleri, yargı dosyalarının tümü ile kapatılması, delillerin yok edilmesi, hele de el konmuş paraların faizleri ile geri verilmesi haberlerinin şokunu gölgelemeye bence hiç yetemedi...
Meclis Araştırma Komisyonu kararının ertelenmesinde Cumhurbaşkanı-Başbakan arasında görüş ayrılıkları mı etkili olmuştu? AKP milletvekillerini kafaları mı karışmıştı? Yüce Divan yolunun da kapatılması, AKP’ye siyaseten daha mı ağır zararlar verebilirdi? CHP-MHP’nin komisyon çalışmalarında ısrarla istemelerine karşın, dinlenmeyen tanıklar zinciri, görevden alınmış binlerle polis, yüzlerle yargıç, savcı sonrası dosya kapatmanın sağlanmasındaki kara leke tek boyut değil ki... Savcılık, emniyet tapeleri komisyona getirilmemişti. Bakanların mal varlıklarına ilişkin bilgi de gelmemişti. Rıza Sarraf’ın İran’da yürütülmekte olan yargı dosyaları bile getirilmemişti. Oysa Sarraf, CHP’ye açtığı hakaret davasında, avukatlar İran’daki dosyaların getirilmesini isteyince, açtığı davadan vazgeçerek, belgelerin getirilmesinden nasıl da korktuğunu ortaya koymuştu.
İktidarlarının cemaatsiz yargıyı tümden ele geçirebilmeye yönelik, siyasal yandaşı örgütün onayından geçmiş atamalar ordusu doğru dürüst haber, eleştiri konusu olmasa da kamuoyundan saklanamadı. Cemaatin terör örgütü gibi çalıştığını, komploculuğunu kanıtlamaya yönelik daha önceki siyasi davalardan çark edişle de istenen beyin yıkama olabilecek mi? Hrant Dink davasında daha önce İktidarlarının iradesinde terfi ettirilmiş kadrolara cezalandırma kapısını aralamak yetecek mi? Cemat yargısının, haklarında açtığı yargılama dosyaları nedeniyle çok çektirdiği dönemin Erzincan Başsavcısı, şimdi CHP milletvekili İlhan Cihaner bir hukukçu olarak, “Cemaat silahlı terör örgütü değil, suç örgütü olabilir. Cemaat medyası suç örgütüne dahil edilemez” diyerek, İktidarlarının sorumluluğundaki bugünkü yargılamalar, operasyonları özünden reddediyor...
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları